dore okulları
Malatya
27 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2438.6
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63976.378$

Bırakın bu kaçak göçek işleri

03 Temmuz 2022, Pazar 12:27
Bırakın bu kaçak göçek işleri



Merhaba değerli okurlarım.

Değerlisiniz ve her makalemin sonunda değeriniz daha da artıyor. Bir şeyin değerinin ölçülmesinin standardı normalde az bulunur olmasıyla ilgilidir. Mesela bir örnekle misallendirelim:
 İnsan beyinlerinin sunulduğu ve sembolik olarak yaklaşık bir para değeri ile fiyatlandırıldığı beyin müzesi kurulmuş. Her şehirden, her kavimden insan beyinleri toplanmış. Özel cam bölümlerde bozulmadan sergilenmesi sağlanmış. Sergiyi gezenlerden biri bir beyinin önünde takılıp kalmış. Diğerlerine göre çok daha küçük bir ebatta olan bu beyinin altında yazan rayiç bedel diğerlerinin 4-5 katı imiş. Ziyaretçi müze rehberine sormuş:

-“Bu beyin küçük ama çok işlevsel olduğu için mi bu kadar pahalı?”

-“Hayır efendim.”

-“Bilmediğimiz bir özelliği mi var da bu kadar kıymetli?”


Rehber ısrarlı gelen sorulara dayanamaz ve açıklar.

-“Beyefendi bu Laz beyni. 100 tane açıyoruz birinde, ikisinde çıkıyor. Onun için değerli."



Bazı şeylerin değeri az bulunmasıyla ters orantılıdır. Okurlarım New York Times gazetesi okurlarına göre daha az. Bundan dolayı da daha değerliler. 
Laz çevrem geniştir. Kendileriyle barışık, nüktedan ve kendileriyle dalga geçebilen enteresan bir millettirler. 
Yemek yemeyi çok seven bu sebeple de kilo sorunu yaşayan bir abimiz vardı. Kilosunun konusu açıldığında:

-“Kenan abi sen de az yemeye çalış.”
Dediğimde:

-“Ersoy kardeşim. Aslında ben ilk tabakta doyuyorum. Doyduğum bilgisi beyne gönderiliyor. Gittiği kafatasının içinde beyni aramaya başlıyor. Kafatasının içinde bilgi “acaba şurada mı? Yoksa burada mı?” diye dolaşıp duruyor. Beyni bulup bilgiyi beynin eline tutuşturana kadar aradan 15-20 dakika geçiyor. Bu arada beynim de doydum bilgisine vakıf olana kadar 3-5 tabak daha götürmüş oluyorum.”

Kızım doktor. Doktor olmasından dolayı değil, ama kızım olmasından dolayı benim için değerlidir. Okurum değil. Benim yazılarımı, makalelerimi fırsat bulup okuyamaz. Ancak “bu makalede sizin doktorlardan bahsettim” dersem, huyumu, suyumu iyi bildiğinden tezlerimi acil çürütmek ve makalemi sert dille eleştirebilmek için hızlıca göz gezdirir. Deyceğini de der. Lafını esirgemez. Tıp eğitimini Hacettepe Üniversitesinden almıştı. Direksiyon eğitimini de benden. Gece yarıları okul çıkışında 30 km. ötedeki evimizin ara sokaklarında dik yokuşlarda kalkış, dar yerlerde park etme eğitimi verdim. O zamanlar önemliydi ama şimdilerde aracında “yokuşta kalkış desteği, park sensörleri vs. sistemler”
olunca benden aldığı sürücü eğitiminin Tıp Fakültesinde aldığı eğitim kadar önemi kalmadı. 



Doktorluğunun bu döneminde 36 saatlik nöbetlerden çıktığında onu eve getirme görevi bana düşüyor. Birlikte seyahatimizde bazan diğer sürücülere kızdığım oluyor. 

Yine böyle bir seyahatimizde benim hatalı bir sürücüye sinirlenip söylendiğimde araca biner binmez başladığı uykusunu böldü ve “Acemidir baba, uğraşma!” dedi. Ben:

-“Acemilikten değil, kadın şoför olmasından” dedim. 36 saat nöbeti sanki o tutmamış gibi yatırdığı koltuktan dikildi ve:

-“Nereden çıkarıyorsun kadın olduğunu? Camlar simsiyah. İçerisi görünmüyor. Çok peşin hükümlüsün. Sen ayrımcılık yapıyorsun” diye sert şekilde söylendi. 



-“Kızım, erkek şoförlerin yaptığı hatalar farklı. Bu araç kullanımından bunun kadın şoför olduğunu hissediyorum” dedim. Ama dinleyen kim? Az sonra o aracın sağından süzülüp yan yana geldim. Ön camlar filmsiz olduğundan içerisi açık seçik görünüyordu. İki eliyle sıkıca direksiyonu tutan hanımefendi de hemen görüldü. 

Ben hiçbir şey olmamış gibi geçip gittim. Kızıma dönüp bakmadım. Sustuğuna göre o da görmüş olmalıydı. 

Kızım benim yetiştirdiğim bir sürücü idi. Kadın şoförlerin düştüğü hataları onda görmedim. Mesleğini güzel başardığı gibi araç kullanmasını da iyi yapıyor. Kız evlat iyidir. İyidir de susturamıyorsunuz. Biraz “dediğim dedik” oluyorlar. Diğer çocuklarımla bu kadar tartışmam.  Haklı da olsalar susar ve “Peki baba” derler. Bunda delil, belge de işi çözmüyor. 

***
Yıllar önce çalıştığım şirketteki bir ticari hatadan dolayı mahkemelerde ceza almıştım. O dönemin malum Hâkim ve savcıları fırsatı değerlendirmiş, haberim olmadığı halde gıyabımda dava görülmüş ve ceza almışım. Hakkımda da yakalama kararı çıkarmışlar. Tamamen tesadüfen öğrendiğim benden habersiz ve bilgim olmadan görülen davanın Temyizi için baş vurduğumuz Yargıtay’da da dosyam uzunca bir süre bekletilmişti.. Normal olmayan bu süreçte açıkçası kaçtım. Bir keresinde polis apartman kapısında bana denk gelip bana beni sormuştu. 

-“O yaylada inek otlatıyor” dedimdi. O dönemlerde benzeri durumları çok yaşadım. 



Kızım fakültede iken henüz birkaç günlük direksiyon eğitimi almış olmasına rağmen eve varana kadar aracı onun kullanmasını istedim. “Ya yakalanırsam baba? Ceza yeriz” dediğinde ben de:

-“Kızım sen yakalanırsan 900 lira ödeyeceğiz. Ben yakalanırsam 3 yıl 4 ay içerde yatacağım. Hangisini tercih edelim?”

O günden sonra birlikte olduğumuz her zaman aracı o kullandı. Ben yan koltukta oturdum. Yaşı erdiğinde de ehliyetini aldı. Zaman zaman hafif ticari aracımızı o alır, arkadaşlarını bir yerlere götürürdü. Kullandığı hafif ticari araç sebebiyle de Fakültede lakabı “enişte” ye çıkmış. Benim çok sonraları haberim oldu. 

Bir gün bacanağımın damadı Ümit’in de olduğu bir ortamda Ümit’e bir şey soracak oldum:
-“Ya enişte…” diye söze başlar başlamaz kızımın “efendim” demesiyle bu lakap olayı ortaya çıktı.



Uzun zamandan sonra Yargıtay cezayı bozdu ve suçsuzluğum teyit edildi. Bense eski alışkanlıklar ve tecrübelerle polis çevirmeleri olmayan ara sokaklardan seyahat etme alışkanlığımı farkında olmasam da devam ettiriyorum. 

Sizlere kaçaksız, göçeksiz huzurlu günler diliyorum. 

Kalın sağlıcakla.