dore okulları
Malatya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.52
  • EURO
    34.79
  • ALTIN
    2422.4
  • BIST
    9708.56
  • BTC
    66557.68$

'Bu bayrak buraya ait değil!'

13 Kasım 2022, Pazar 10:36
'Bu bayrak buraya ait değil!'

 

 

 

 

İtalyanların, Libya’da yaptığı katliam, işkence ve tecavüzler halen hafızalardadır. Sömürgeler için özel olarak yetiştirilmiş olan ve Mussolini’nin sahip olduğu komutanların en tecrübeli ve en acımasızı olan Graziani, teslim olan Libya halkının gözleri önünde Kur’an-ı Kerim’i paramparça edip, ayaklarının altında çiğneyerek ---“Haydi, çağırın da (hâşâ) bedevi peygamberiniz yardımınıza gelsin.” diyerek; Müslümanların en kutsalına hakaret etmişti.  Ve hemen ertesi günü, şehrin ileri gelen uleması uçaklardan atılmış, vahadaki bütün hurma ağaçları kesilmiş, kuyular yakılmış, Libya halkının namusları kirletilmişti....
Kuzey Afrika’da halkların İslam inancıyla eğitilmesi, dinden uzaklaşan toplumun tekrar kazanılması ve Afrika’nın iç bölgelerindeki yerlilerin İslamiyet ile tanışmasını sağlayan ve Osmanlı Devleti ile sürekli birlikte hareket eden, dini ve siyasi bir hareket olan Senusi’lerin lideri Mehdi Senusi’ye ait ev ve tarihi kütüphane alevlere teslim edilmişti.
Böyle bir atmosferde, Libyalı mücahitler bir grup İtalyan askerini pusuya düşürür ve bütün unsurlarıyla birlikte, yok ederler. Geriye yalnızca genç İtalyan bir teğmen kalır. O da esir edip ve kelepçeli bir hâlde, Ömer Muhtar'ın karşısına getirirler. Ömer Muhtar, genç teğmenin ellerini çözer ve İtalyan bayrağını da eline tutuşturarak 
-“Bunu al ve git. Komutanlarına söyle, bu bayrak buraya ait değil.” der.
Ömer Muhtar'ın askerleri, teğmenin serbest bırakılması karşısında şaşkınlığa düşerler ve tepki gösterirler:
-“Ama onlar bize zulmediyor, Namuslarımıza saldırıyor ve insanlarımızı öldürüyorlar.” Diye itiraz ederler. 
Ömer Muhtar'ın cevabı tarihe geçer:
-“Onlar bizim öğretmenimiz değil.”
*** 
İnternette haberden habere atlayıp gezerken 2017 yılından bir habere denk geldim. 
Türk askerinin bir mağara baskınında 7 PKK’lı terörist teslim olmuş. Teslim olan teröristlere uzak mesafeden üzerlerinde çamaşır dahil hiçbir şey kalmayıncaya kadar soyunmaları ve ondan sonra askerlerin tarafın yürümeleri istenmiş. Bu olay medyaya yansıyınca bizim malum muhalifler kıyameti koparmış. Bu insan haklarına aykırıymış… Zaten teslim olmuş bir teröriste bu yapılanlar aşağılık bir hareketmiş... İnsanların özeliymiş… falan da filan da.


Şimdi araya bir olay girip devam edelim:
Sultan Alparslan, 200.000 kişilik bir ordu ile Karahanlılar üzerine bir sefere çıkar. Yol üzerinde Yusuf el- Harezmi adlı bir kumandan tarafından idare edilen Berzem Kalesi vardır. Bu kale Sultan Alparslan’a teslim olmaz ve direnir. Yusuf, Sultan Alparslan’a karşı daha fazla direnemeyeceğini anlayınca teslim olur. Ancak bu teslimiyet Yusuf‘un haince planının bir parçasıdır.
Yusuf, Sultan Alparslan’a bir suikast planı yapmıştır. Teslim olan Yusuf elleri ve kolları bağlı bir şekilde, Selçuklu askerleri tarafından Sultan Alparslan’ın huzuruna getirilir. Alparslan karşısında rahat bir tavır sergileyen Yusuf, bununla yetinmez ve Sultan Alparslan’a hakaret içeren sözler söyleyerek onu aşağılar. Sultan Alparslan şahsına yapılan hakaretler karşısında Yusuf ile birebir dövüşmek üzere bağlarını çözdürür. Tahtında sadece bir ok ile oturan Sultan Alparslan’a karşı Yusuf, hızla koşmaya başlar. Sultan AlpArslan elinde bulunan tek ok ile Yusuf‘u vurmayı hedeflemektedir. Ancak hayatında hiç bir atışını ıskalamayan Sultan Alparslan, Yusuf karşısında ıskalamış ve vuramamıştır. Yusuf çizmesinden çıkardığı bir hançeri fırlatarak Alparslan’ı yaralar. Bu yara kısa zaman sonra Alparslan’ın vefatına sebep olur.
Şimdilerde halen TV’lerde seyrediyoruz. İn ve Cin’in top bile oynamayamadığı dağların tepesinde küçücük oyuklarda yaşayan bu teröristlerin teslim olduklarında birer birer it eniği gibi oyuklardan çıkışlarına şahit oluyoruz. Adamlar orada; o karanlık dehlizlerde haşeratın, pisliğin, b.kun içinde yaşamayı, saklanmayı ve fırsat bulduklarında öldürmeyi göze almışlar. Şehit olan askerlerimizin büyük kısmı kalleş tuzaklarda, el yapımı patlayıcılarla şehit ediliyorlar. Öldürmek için yetiştirilmiş bu alçakların külotlarında bile bir cinayet malzemesi taşımadıklarından emin olmak gerekmez mi? Gözden kaçan veya iyi kontrol edilmemekten kaynaklanarak kullanılacak bir teçhizatın birkaç askerimizin şehadetine sebep olması, insan hakları palavralarıyla kapatılamaz. Zaten adı üzerinde: “İnsan Hakları”. 
“İnsan haklarını, insanlık düşmanlarının hakları” olarak kullanmak da bizim muhaliflerin ekmeklerinin üzerindeki kaymaklı baldır.
Benzer vakalar 2017’den sonralarda Fransa’da Daeş baskınında yakalanan teröristlerle Fransız polisi arasında da yaşanmıştı. Yakalanan Daeş teröristleri polise yakınlaşmadan çırılçıplak soyulmuş ve üzerlerinde herhangi bir düzenek olmadığından emin olununca teslim alınmışlardır. 
Kesinlikle bir askerimiz bile binlerce Fransız polisinden kıymetlidir.
Bu haftaki yazımız buraya kadar. 
Deyceğim odur ki: “Öğretmenimizi iyi seçmek zorundayız. Ama bazen de tecrübe en iyi öğretmendir.”
Kalın sağlıcakla.