dore okulları
Malatya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.49
  • EURO
    34.95
  • ALTIN
    2433.7
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    63815.84$

'Burada verdiysen orada alırsın'

18 Aralık 2022, Pazar 10:30
'Burada verdiysen orada alırsın'
 

 

Merhaba gazetemizin sevgili okurlarının makaleme tıklayıp göz atan değerli kısmı. Hayatınız güzel, bereketli ve hayırlı olsun. Bu hafta size gerçekten yaşanmış olduğu söylenen bir olayı anlatarak başlıyorum yazıma. 

Gaziantep ilimizde 42 senelik imamlık yapıp emekli olan bir hocamıza;

-“Meslekte emekli oluncaya kadar unutamadığınız bir hatıranız var mı” diye sorarlar.

-“Olmaz mı?” diye söze heyecanla daldı. Demek ki hoca efendi mühim bir şey anlatacak. 

-“Birçok cami cemaatinin içinde olduğu gibi benim de cemaatimin içinde meczup biri vardı. Meczup kim? Kiminin deli, kimin veli dediği; Allah katındaki yerlerini ancak Allah’ın bildiği insanlara meczup denir. Bir cumaydı. İlk sünneti kıldım. Biraz sonra çıkıp minberde hutbe okuyacağım. Bir arkama baktım ki o meczup Salih safları yararak hızla bana doğru geliyor. Korktum. Ne yapacağı belli olmaz. Tokat da vurabilir. Meczup bu.” Geldi:

-“Hoca bugün hutbeyi ben okuyacağım” dedi. Salih’in hutbe okuyacak hali yok Elifi tanımaz. Oğlum nasıl okuyacaksın? Okuyamazsın desem, belki bağırıp çağırıp cemaatin huzurunu bozacak. Cenabı Allah aklıma getirirdi:

-“Bu hafta ben hazırlandım. Haftaya da sen oku” dedim.

-“Olur hocam” dedi. Kafasına yattı, çekti gitti. Bir daha da gelmedi. Biz de “Salih’ten kurtulduk” diye seviniyoruz. Aradan iki, üç ay geçti. Cenaze oldu, kabristandayız. Cenaze kabire kondu. Cemaat toprak atıyor. Salih benim yanıma geldi:

-“O gün hutbeyi okutmadın. Unuttu zannetme. Ama bugün kurtulamazsın. Toprak atanları durdur. Ben bir telkin vereceğim. Sonra da onlar toprağını atsın. Sen de telkinini ver.”

Düşündüm ki bu cumanın hutbesine benzemez. Varsın versin dedim.

-“Olur Salih” deyince benden bi cesaret aldı, toprak atanları durdurdu. 

-“Ben bir telkin vereceğim. Sonra siz toprak atmaya devam edersiniz. Sonra hoca da telkinini versin” dedi. 

Cemaat de Salih’i bildiği için itiraz etmediler ve toprak atmayı durdurdular. Fakat merak da ediyorlar; “Salih nasıl telkin verecek?” diye. Salih mezara eğildi:

-“Haram yemedin de, yalan da söylemediysen, farzları yerine getirip, haramlardan da kaçındıysan fazla telaşa lüzum yok!” dedi.

Bütün cemaat donduk kaldık. Salih adeta bize telkin verdi dediler. “Sanki dini özetledi; haram yemedin de yalan söylemedinse farzları ifa edip haramlardan kaçtınsa…”
Bir cümle daha ilave eder Meczup Salih:

“Burada verdiysen orada alırsın. Burada aldıysan orada da verirsin” diyerek telkini tamamlar. Sonra mezar başındakilere dönerek:

-“Atın toprağını” der.

Memleketin her köşesinde var Meczuplar. Hikayeleri de dillerden dillere dolaşır. Allah aşkıyla aklını yitirmiş kişilere bu isimle hitap edilmektedir. Lakin günlük yaşamda veya halk dilinde herhangi bir sebepten dolayı aklını yitirmiş insanlar için de kullanılmaktadır.

Bir meczup camiye girer, belli ki namaz kılacak. Ama oturmaz, meraklı ve şaşkın gözlerle etrafı süzerek içerde dolanır. Bir oraya, bir buraya her köşeye dikkatlice bakar ve gerisingeri çıkar gider. Az sonra sırtında bağladığı odunlarla tekrar gelir camiye. Tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar. Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını. Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses vs. derken, tabii cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan. Nihayet namaz biter. Ama cemaat rahatsız olmuştur. Herkes kıpırdanmaya, adama söylenmeye başlamıştır. İmam da namaz sırasında gelen gürültüyü duymuş, selam verir vermez arkaya döner ve seslerin geldiği yere bakar. İmam meczubu görünce bilir az çok garibin halini. Şefkatle yaklaşır meczubun yanına ve der ki:

-“Oğlum böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla, sen ne yaptın? Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak. Bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?” 

Bunu duyan meczub melül-mahzun, ama manalı bir bakışla sorar:

-“Âdetiniz böyle değil mi?”

-“Ne âdeti?!” diye sorar Hoca. Cemaat de toplanmış, merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir. Meczup:

-“Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye. Şöyle kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım. Gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir. Ben de bulabildiğim şu odunları yüklendim geldim işte. Neden kızıyorlar ki? Kızılacaksa herkese kızılsın. Tek bana değil!”

Cemaatte ise hafiften “deli işte!” manasında, bıyık altından gülüşmeler başlamıştır. Meczub bu kez öne atılır ve tek tek cemaati işaret ederek, saf bir çocuk gibi, heyecanla bağırır:

-“Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk vardı. Bunda da kocaman bir elma ağacı. Bunda kırık bir kapı, Şu amcanın sırtında da bir tencere yemek. Şunda kızarmış tavuk. Şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı!”

Sonra iki elini yanlarına salar başını sallar ve umutsuzca;

-“Boş yok, boş yok hiç!” diye tekrarlar.

O böyle söyleyince, herkes dehşet içinde şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar! Aynen doğrudur dedikleri. Çünkü; Kimi doğacak çocuğunu düşünüyordur namazda. Kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını. Biri onaracağı kapıyı, diğeri lokantasında pişireceği yemeği. Biri açtır; aklında yiyeceği tavuk vardır. Birinin sırtında sevdiği kadın. Diğerinde de bakıma muhtaç annesi vardır.

-“Peki söyle bakalım bende ne vardı?” der, bu kez endişeyle Hoca. O da der ki:

-“Zaten en çok da sana şaştım hoca! Sırtında kocaman bir inek vardı!” 

Meğerse hocanın ineği hastaymış. “Öldü mü ölecek mi?” diye düşünürmüş namazda.

“Harâbât ehlini hor görme sakın.
Defineye mâlik viraneler var.”

”Bildirilince bilen, yüreği de olan” görüyor elbet. Meczupluk bir ödül müdür? Yoksa bir özür müdür bilemem. Lakin her normal insanın meczup anları olabildiği gibi her meczubun da normal insan gibi yaşadığı anlar olabiliyor. Bunun yanında ne normal insan olarak ne de meczup olarak hiçbir gerçeği göremeyen, gördüğünde de gözlerini kapayanlarımız var. 

Allah sizi kalp gözü açıklardan eylesin. 

Kalın sağlıcakla.