dore okulları
Malatya
28 Nisan, 2024, Pazar
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2438.6
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63885.104$

Cumhuriyetin 100'üncü yılında Türkiye

16 Ekim 2023, Pazartesi 22:33
Cumhuriyetin 100'üncü yılında Türkiye

Yaşam içinde her şeyin kendine uygun bir bağlamı vardır. Yani kendimizi bile içinde yer aldığımız sosyal çevrede ekonomik gücümüze, sosyal itibarımıza göre tanımlarız. Devletler de insanlar gibi kendilerine has bir niteliğe ve özgüvene sahip olmakla birlikte asıl itibarlarını uluslararası toplum içindeki konumlarına göre alırlar. 

Bugünlerde çok dile getirilen Türkiye yüzyılı 1923 yılında kurulan Cumhuriyetin 100’cü yılına atıf yapmakta. Tarihsel olarak uzun bir geçmişe sahip olmakla birlikte son yüzyıl içindeki performansımızı görmek için önce eski akranlarımızın aynı zaman dilimi içindeki neler yaptığına bir göz atmamız lazım. Akranlarımız dediğim ülkeler geçmişte aynı lig içinde yer alarak yüzyılın başına benzer koşullarda girdiğimiz Almanya, Japonya, Rusya, İtalya, Fransa ve İngiltere gibi ülkeler. 

Almanya bizden beş yıl önce Cumhuriyet olarak kuruldu, bizden sonra bir diktatörlük, bir büyük dünya savaşı yaşayıp işgal edildi önce dörde bölündü, ordusu ortadan kaldırıldı, sonra Federal ve Demokratik cumhuriyetler olarak ikiye bölündü, 1990 yılında ancak yeniden birleşerek tek bir Almanya haline gelebildi. Fakat bu arada NATO ülkesi ve Avrupa Ekonomik Topluluğunun kurucu üyesi, Avrupa Birliğinin motor gücü oldu. Tüm bunlara karşın Almanya günümüzde dünyanın dördüncü büyük ekonomik gücü olmayı başardı. 

Rusya ise son yüz yıl içinde üç kez yıkılmış ve yeniden kurulmuş bir ülke. Türkiye’den altı sene önce Cumhuriyet ilan ettiler. Bu tarihten sonra bir iç savaş, yaşayıp 1922’de yeniden bir devlet (Sovyetler Birliği) kurdular, Stalin gibi bir felaket, İkinci Dünya Savaşı gibi daha büyük bir felaket yaşadıktan sonra –ki bu savaşta dünyanın toplam kayıpların üçte biri Rus’tu- 1950’lerde dünyanın ikinci süper gücü haline geldiler. Dünyada nükleer güce sahip ikinci ülke, Uzay çağını başlatan ilk ülke oldular. 1990’da Sovyetler olarak tekrar yıkılıp, Rusya Federasyonu olarak yeniden kuruldular. 1990-95 arası ekonomik varlıklarının %50 sini kaybeden Ruslar İstanbul’da bavul ticaretine düşecek kadar gerilediler. 2000’li yıllara gelirken yeniden toparlanıp günümüzde ekonomik açıdan dünyanın 11’nci sırasına oturdular. 

1922’de kralı devirerek faşist bir cumhuriyet kuran İtalyanlar ise son yüzyılda yine üç kez yıkılıp yeniden kurulan diğer bir ülke. Birinci Dünya Savaşı öncesi bizimle savaşan, elimizden Ege adalarını alan, Anadolu’yu işgale kalkan İtalya, savaştan sonra İkinci Dünya Savaşına neden olan serkeş ülkeler arasındaydı. Mussolini gibi bir felaketin ardından ikinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru Amerikalılar ve İngilizler tarafından işgal edildi. Bu arada İtalyan Sosyal Cumhuriyeti kuruldu. Fakat savaşta yenilerek dağılan İtalyan devleti  1946’da demokratik bir cumhuriyet olarak yeniden kuruldu. Ardından NATO’nun ve Avrupa Ekonomik Topluluğunun kurucu üyesi olmayı başaran İtalya, günümüzde dünyanın 8. Büyük ekonomisi olarak yerini aldı. 

Son yüzyılın başında Birinci Dünya Savaşına bizim karşımızdaki cephede giren Japonya, Savaş sonrası bir dizi darbenin ardından İtalya gibi serkeşlikler yaparak İkinci Dünya Savaşına giden yolları döşeyen ikinci ülkeydi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitlerin öldürdüğü Yahudilerden daha fazla Çinli öldüren Japonya, savaşın sonuna doğru Amerikalılara bulaşarak kendi sonunu getirdi. Tarihe nükleer saldırı ile mağlup edilen ilk ülke olarak geçen Japonya’nın ordusu dağıtıldı, Tanrının yeryüzündeki ışığı kabul edilen imparatorları ve milli gururları Amerikalı bir general tarafından aşağılanarak kırıldı. 1947’de kurulan modern Japonya’nın anayasasını Amerikalılar yazdı ve bir daha savaşmayı onlara yasakladı. 1952’de müttefiklerin işgalinden ancak kurtulan Japonya kısa süre sonra dünyanın ikinci ekonomik gücü olmayı başardılar. Fakat daha sonra küresel ekonomik krizlerle gerilediler. 2011 yılında dünyanın en büyük depremine,  ikinci büyük nükleer kazasına sahne olan Japonya günümüzde ABD ve Çin’in ardından dünyanın üçüncü büyük ekonomik gücü. Buna rağmen böbürlenmeyi ve caka satmayı değil çalışmayı seviyorlar. Japonya bürokrasisinde az bir başarısızlığın anlamı ya onursuz biçimde istifa ya da intihar.

Fransa ise dünya tarihinin en çok savaşmış milleti. Meşhur Fransız kibrinden olsa gerek Avrupa’nın şımarık çocukları. Osmanlı’nın en çok ilişki içinde olduğu ikinci devlet. Şımarıklıklarını bildiğimiz için olsa gerek aradan geçen beşyüz yıla rağmen Sultan Süleyman’ın Fransız Kralı Fransuvaya yazdığı mektubu sık sık dile getirmeyi seviyoruz. Tabi bu arada Fransa devlet yıkıp yeniden kurmayı en çok seven bir millet aynı zamanda. Nitekim 19’ncu yüzyılda Napolyon marifetiyle Avrupa’nın tüm sınırlarıyla oynamışlar. Avrupa’ya sığamadıkları için Vietnam’a kadar sömürgeler edinmişler. Fakat bu hiperaktif ülke, birinci ve ikinci dünya savaşlarında her defasında Almanlar tarafından işgal edilip ancak İngilizler ve Amerikalılar tarafından kurtarıldıklarından olsa gerek en çok Almanlardan çekinirler. Her iki dünya savaşında devletleri işgale uğrayan Fransa son yüz yıl içinde dört defa kurulmuş. Günümüzde devam eden Beşinci cumhuriyetleri dünya ekonomisinde Hindistan’dan sonra beşinci sırada. Bu arada nükleer kulüp üyesi ve BM Güvenlik Konseyini daimi üyelerinden biri, NATO’nun ve Avrupa Birliğinin kurucu üyesi. 

Oldukça karışık bir tarihsel geçmişe sahip ve Amerikalılardan önce dünyanın süper gücü olan İngiltere ise yüzölçümü açısından Türkiye’nin üçte biri kadar olmasına rağmen bir zamanlar dünyanın neredeyse %25’ini sömürge haline getirerek kontrol altında tutmuş bir ülke. Artık üzerinde güneş normal biçimde doğup batmasına rağmen dünyanın Almanya’dan sonra beşinci ekonomik gücü. İskoçları ve İrlandalıları bünyelerine aldıktan sonra Birleşik krallık olan İngiltere 1700’lü yıllardan beri rejim değişikliği yaşamamış dünyanın en eski monarşisi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının önde gelen aktörü olan İngiltere’nin ikinci Dünya Savaşı sırasında Londra dâhil tüm önemli kentleri Almanya tarafından bombalandı. Bunu bir türlü hazmedememiş olmalılar ki bazı kentlerde savaş enkazlarını hala koruyorlar. Artık yaşlanmış olmalılar ki Avrupa Birliğinden çıkma hatasına nasıl düştüklerini hala kendileri de anlamış değiller.

Türkiye’ye gelince Son yüzyıl içinde imparatorluktan cumhuriyete dönüşen ülkemiz, İkinci Dünya savaşına katılmamış olmakla birlikte savaşın ekonomik sancılarını ağır biçimde çekmiştir. Birinci Dünya Savaşına katılan 40 civarı ülkeden biri olmamız ve savaşa katılan asker sayısı açısından 8’nci sırada bulunmamıza rağmen Savaş sonrasında elimizden çıkan topraklar nedeniyle birinci dünya savaşının bizim için çıkartıldığına inancımız tamdır. Aslında bu toprakların önemli bir kısmını daha savaştan önce kaybettiğimiz gerçeği bir yana, aslında Birinci Dünya Savaşında kendi durumumuza göre iyi bir performans sergilediğimiz hatta savaşın bitmesine ramak kala topraklarımıza Azerbaycan’ı da katarak Hazar kıyılarına kadar genişlediğimizi çoğumuz bilmez. İngilizlere tarihlerinin en acı yenilgisini yaşattığımız Kut’ül Amare savaşını ise unutmuş olmamız gerçekten ilginç bir durum. Fakat Megiddo Muharebesi olarak bilinen Suriye Savaşı bu talihin tersine dönmesine, Almanların yenilgisinin ise işleri berbat etmesine neden olması savaşı bizim aleyhimize kapattı. 

Cumhuriyeti kurarken İngilizleri değil de Fransızları model almamız bana göre en büyük hatamız olmalı. Çünkü huzursuz ülke sendromu ile malul Fransa’dan kaptığımız rahatsızlıklar nedeniyle olsa gerek son yüz yıl içinde iki askeri darbe, 4 muhtıra, sonuncusu 2016’da olmak üzere 6 darbe teşebbüsü geçirdik. Fakat her şeye rağmen hayata inanılmaz pozitif bakma alışkanlığımızı kaybetmiyoruz. O nedenle bize göre güneş bizim etrafımızda dönüyor, dünya sayemizde ayakta. Canımızı sıkan tek şey Türkiye yüzyılına girerken GSMH açısından  İran ve  Suudi Arabistan’ın bile gerisine düşerek 20. sıraya oturmuş olmamız. Onu da görmezlikten geliyoruz zaten. NATO’nun üyesi AB’ne ise aday bir ülke olarak diğer Müslüman ülkelerden ayrılıyoruz. İslam dünyasının büyük bir özlemle bizi beklediğini düşünüyoruz, fakat sorun şu ki, İslam dünyasının bundan haberi yok. Ayrıca pek çok İslam ülkesi ile aramızın limoni olması ilginç bir paradoks tabi.  İslam dünyası içinde ise gözle görülür biçimde modern ve daha dengeli bir ülke olduğumuz da yadsınamaz bir gerçek. 

Sonuç olarak 100.cü yıla girerken uluslararası standartlar açısından değilse de kendi standartlarımız açısından oldukça başarılı bir performans sergilediğimizi düşündüğümüz bir dönemi geriye bıraktığımıza inanıyoruz.  Hülasa artık ÖĞÜN kısmına ara verip, ÇALIŞ ve GÜVEN konusuna ağırlık vermek zamanı.  

Yorumlar

  • yorum avatar
    Bahadır Birbaş
    17-10-2023 09:21

    Allah'a emanet olun çok güzel

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.