dore okulları
Malatya
27 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2438.9
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63025.689$

Dava ümmet ve Davutoğlu!...

17 Eylül 2019, Salı 06:00

 

 

(Sesli Makale)

 

Biz 28 Şubat soğuğunda doğan çocuklardık!

Biz bir davaya inanmışların kervanıydık!

Biz mazlumların sesi, fakir fukaranın nefesiydik!

Biz Türkiye'nin umudu, karanlığın ışığıydık!

Biz beklenen Adalet, özlenen Kalkınma ve süt gibi AK'TIK!

Biz vatan ve millet sevdalısı, çile çekmişlerin öncü kuşlarıydık!

Kimimiz yeni çıkmıştı cezaevinden, kimimiz içerdeydik. Kimimiz de daha yeni girecektik!

Umuttuk biz, ışıktık biz, dalgalanan bayrağın gölgesiydik biz. Anlaşılmayan neslin sözde anlaşılacak talebeleriydik biz!.

 Üzerimizden tanklar geçmişti! Ateşten pişmiş çamurdu hamurumuz. Kızıldı gözlerimiz, kan dolu çanağımız, yen içerisinde kırık kolumuz, siyah sargılı başımız, kızılcık şerbeti sanan kan dolu ağzımız, çıkmayan sesimiz vardı!...

 Allah mı yürü kulum demişti, yoksa başkaları mı!? Ama Allah bu yürüyüşe müsaade etmişti!....

Kervan yolda dizilmişti. Bedel ödeyenler ön saftaydı. Aralarında halk vardı. Toprağın tüm renkleri kervanın yükü olmuştu. Çıkmıştık uzun bir yola kervana aldırmadan mola!...

Ayak seslerimiz, seher vaktinde yola revan olan atın ayak sesleri gibiydi. Dağlar yankılanıyordu. Şafak yavaş yavaş söküyordu.

 Derken güneş doğdu üzerimize. Hem önümüz aydınlandı, hem de ısındık. Etrafımızı gördük. Birbirimizi tanıdık. Kaç kişi olduğumuzu ve geride kalanları saydık. Birbirimize sahip çıktık…

Akabinde uzuuuuun bir yol gittik. Gözümüz açıldı, iyi pazarlar bulduk. Zengin olduk, dünyamızı iyileştirdik. Ahireti de neredeyse unutuyorduk ki, Allah'tan seçimler geliyordu da ara ara hatırlıyorduk!!!...

Önce mücahittik. Sandıkta müşahit olduk. Gün geldi müteahhit olduk. Sonra da her işe müsait olduk…

Kimse alamadı önümüzü. Sesini çıkarana dünkü ölümü gösterdik, sıtmaya razı olun dedik. Oysa ne ölüm, ne de sıtma vardı artık!. Neden bunu yapıyorduk, sorgulamadık!.

Yolları duble yaptık, dağları tünellerle geçtik. Denizin altından geçitler, üstünden devasa köprüler yaptık. Ama kalpler arasında köprü kuramadık!.

 Dünyamızı mamur edip gökdelenler diktik, ama sonunda gömüleceğimiz iki metrelik çukur için hiçbir hazırlık yapmadık. Başkaları yerimize girecek gibi hareket ettik.

Biz yola çıktıktan sonra doğan çocuklarımız bizimle gelmedi. Kimse bizi tercih etmedi. Birileri geriye dönüp ne oldu dese de, hemen kafasına vurduk.

Gün geldi ne aile, ne çocuk, ne anne, ne baba, ne de manevi bir değerin kalmadığını gördük!.

Kendilerinin iradeleriyle, anne ve babalarının rızasıyla düğün yaparak evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış binlerce iffetli, namuslu insanı tecavüzcü diye yargılayıp cezaevlerine tecavüzcülerle aynı koğuşa koyduk. Arkalarında babam nerede diye feryad eden on binlerce çocuk ve binlerce tecavüzcü eşi bıraktık…

Kadem ve feminist kadın derneklerini memnun etmek için elimizdeki tek kale aileyi paramparça ettik…

Kervan daha yolun başındayken zinayı suç olmaktan çıkardık, kimsenin sesi çıkmadı. Soranlara da; Efendim bu ülkede zina yapılmıyor mu dedi ehli namaz!...

Cinsiyetsiz bir nesil yetiştirdik. Lgbt bizim zamanımızda azdı!

İki hafta evli kalan kadının kocasına ömür boyu nafaka ödettik!.

Çocukların velayetini koşulsuz anneye verdik!.

Bir çok batılı ülkenin ve süper güç Rusya'nın kabul etmediği İstanbul Sözleşmesini imzaladık, 6284 ile hayata geçirdik.

Kadının beyanı esastır dedik, binlerce kocayı evden uzaklaştırdık veya hapse attık!.

Kadını koruyacağız yasalarıyla her gün kadın cinayetlerini arttırdık!.

Her mahalleye İmam Hatip Lisesi açtık ama, niteliği bitirdik!. Bugün bu okullarda yetişen nesil içerisinde ülkenin geleceği olabilecek üç kişiyi gösteremez hale geldik!.

 Biz bir yerlere gelmiştik. Hem de çok yüksek yerlere gelmiştik. Artık yasaları biz yapıyor, kanunları biz çıkarıyorduk! Devleti yönetiyorduk! Fakat eksik olan bir şey vardı. Sırtımıza yükleyip yola çıktığımız davamız!... Davamızı yolda bırakmış, kendimizi yükseğe çıkarmıştık. Sıkıştığımızda da bu kelimeyi halka ara ara hatırlatıyorduk!. Hatta bir dönemin ruhunu çağırdık. Yetmedi Ömer'leri bulun getirin dedik!. Ama Ömerler pazarda değildi ki bulup getirelim!. Zaman zaman bihaber olduğumuz Ümmet dedik!.

Hiç Musa olamadık, ama ihtiyaç duyunca yardımcı olarak Harun'ları istedik!.

 Halimiz, üzüm bağı gibiydi. Taze taze yediler. Kurutup kuru üzüm, kaynatıp pekmez yaptılar. Sıkıp şırasını içtiler. Zamanla koca bağdan sadece sirke yaptılar. Yetmedi, şaraba döndüler! Üzümü taze yemek isteyenler karşı çıktı, kimse aldırmadı. Kuru üzüm yapanlar bağırdı, kimse duymadı. Pekmez yapanlar isyan etti, kimse umursamadı. Bağımız tamamen sirkeye ve şaraba dönmüştü!. Hatalar zincirinden geriye dönüş istense de, yöntemimiz; “Sirkeden üzüm yapalımdı”  yine olmadı!...

 Çok sevdik beraber yola çıktığımız dava arkadaşlarımızı basında, sosyal medyada, halkın gözünde linç etmeyi!.

En verimli çağında diktiğimiz fidanların başını kesmeyi de çok sevdik!.

Genel başkanımızı kesin ihraç talebiyle disipline vermeyi, kahramanlık edası içerisinde ballandıra ballandıra haber yaptık!.

Genel başkanımız, Başbakanımız ve Cumhurbaşkanımız Abdullah GÜL'ÜN görevleri bitince nasıl da İngiliz ajanı yaptık!.

Saraylara taşınınca başkanlık sistemiyle tek kişinin idaresini hilafet yaptık, sonunda havamızı aldık!.

Devletin kurumlarını liyakatsizlere teslim ederken, ekonomiyi batırıp, hazineyi yerle bir ettik!.

Millete, artık parasız hiç bir şey alamayacaksınız dercesine, marketten aldığı malı koyacağı poşeti bile paralı yaptık!.

Bugün kenara itilenlerin, linç edilenlerin, bu ülkenin geleceği olan devlet adamlarının bir araya gelip geç de olsa güç birliği yapmalarını ihanet saydık!.

 Gelin eğer sizler baki kalacaksanız, ilelebet iktidarda olacaksanız, hiç ölmeyecekseniz hepimiz yeni oluşumlara engel olalım!.

Eğer sizler İslamın kervanıysanız, ümmetin ordusuysanız, İslamın bayrağıysanız, size karşı gelenlere top yekün savaş açalım. Değilseniz, sizin sahip olduğunuz her hakka başkaları da sahiptir.

Bana oy vermeyen, arkamdan gelmeyen haindir söylemlerinin din ile, dünya ile bağdaşan bir yanı yoktur!...

 Ciltler dolusu sebeplerledir ki, bundan böyle yeni oluşumlar olacaktır. Ahmet Davutoğlu da, başkaları da parti kuracaktır. Siz adaletinize, idarenize ve kendinize güveniyorsanız karşılarına çıkar, iktidarınızı devam ettirirsiniz. Başkalarının yolunu kesmekle meşgul olursanız, yolunuz erken kesilir. Zaten sarı öküzü çoktan vermişsiniz.…

 Şimdi nereden çıktı Ahmet Davutoğlu diyenler!? Bilsinler ki, kimse gökten zembille inmiyor. Ahmet Davutoğlu bu ülkede parmakla gösterilen, önemli bir şahsiyet, birikimli, donanımlı bir bilim adamıdır. Siyaset yaptığı parti ile şeref bulmamış, bilakis o partiye değer ve şeref katmıştır. Rahmetli Erbakan hocanın yanında yetişmiş, kendisini siyaseten ispat etmiştir. Kimse isteyerek genel başkanlığını yaptığı bir partiyi bırakmak istemez. Bunu yapmamak için çok direndi ama başaramadı. Sonunda o da pes etti. Fakat köşesine çekilmedi.

Kendisine genel başkanlığı bırakmayı ima ederken, benzeri görülmemiş bir olgunlukla oturduğu koltuğu devretmiştir. Partisinin genel başkanlığından ve Başbakanlıktan ayrılırken Türkiye'nin yüzde elli biri arkasından ağlamıştır. Kendisinden sonra gelenler, partisini seçim ittifaklarına mecbur bırakmış, son seçimde de 25 yıldır yönettikleri Türkiye'nin beyni ve kalbi, İstanbul ve Ankara'yı kaybetmişlerdir.

 Bu durumda Sayın Davutoğlu eşekten düşüp hala deh deh diyenlerle mi, yoksa yepyeni bir oluşumla mı yola devam etmesi gerekir!? Ehliyet ve liyakat sahibi kadrolarla, milletin beklentilerine cevap verecekleri, Türkiye'nin umudu olacak yeni bir parti ile yoluna devam etmesi gerekmez mi!?. Sabahtan akşama kadar yerden yere vurdukları partilerden birisiyle hareket etmesini mi bekliyorsunuz!?.

 Ak parti iktidar ve çoğunluk iken yüzde beş oyu olan bir parti ile seçim ittifakı yapması siyasi hezeyan değil mi!?. Tarihinde yüzde bir bile oy alamamış bir parti ile aynı çizgide olması bitmişlik değil mi!?. Bu millet hiç bir partiye ve hiçbir şahsa mahkum değildir. Bu millet yüzlerce parti ve lider çıkarır.

 Ama biz gitsek bile arkamızda temsil kabiliyeti olan kimse olmamalı, yeni parti kurulmamalı, içimizden çıkanlara yeni bir oluşum izni verilmemelidir diyorsanız, yanılıyorsunuz. Türkiye'de, demokrasiye ve millet iradesine inanıyorsanız, korkmayacaksanız!. Yok biz acıkınca helva ve hurmadan yaptığımız putlarımızı yeriz diyorsanız da, biliniz ki bu milletin de en iyi yaptığı iştir, ruhunuza fatihayı okur…

 Fi Emanillah…

Ebuzer AYDIN

“Ey Kalemim! Bir Gün Doğru Bildiklerini Yazmazsan, Kolumla Beraber Kırar Atarım Seni”