dore okulları
Malatya
07 Mayıs, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.26
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2406.8
  • BIST
    10334.37
  • BTC
    63480.64$

Deprem öldürmez, bina öldürür!

15 Şubat 2024, Perşembe 11:49
Deprem öldürmez, bina öldürür!

Geçen hafta Kahramanmaraş merkezli Altı Şubat depreminin birinci yıldönümüydü…

Bu felaket, binlerce insanımızın ölümüne, on binlerce ev ve iş yerimizin yıkılmasına, on binlerce insanımızı da yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda bıraktı.

Kalan binlerce hemşehrimiz de konteynerlerde yaşam mücadelesi vermek zorunda kaldı.

Tabii ki deprem oldu, bu sonuçlar gayet normal diyebilirsiniz!

Oysa tüm bunlar deprem yüzünden değil bizim iyi teknik eleman yetiştiremeyişimizdendir.

Bilim adamları, yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzeyini sarsma olayına "DEPREM" diyorlar.

İslam düşüncesi açısından şöyle diyebiliriz: Deprem Allah'ın evrene, varlık dünyasına koyduğu yasaların (sünnetullah) gereği olarak ortaya çıkan ve anlamı, işlevleri ve sayısız faydaları olan doğal bir olaydır.

Yani Deprem, yerkürenin yapısal özelliklerinin doğal sonucu olarak dünya kurulduğundan bu yana meydana gelen bir doğa olayıdır.

Depremin değil binanın yani yanlış hesabın, hırsızlığın, sorumsuzluğun öldürdüğünü anlatan alıntı bir yazıyla devam etmek istiyorum. Çünkü düşüncelerimi bundan daha güzel anlatacak bir yazı yazamazdım…

"İstanbul Teknik Üniversitesi'nde, mukavemet dersinde geçen bir olayı anlatmak istiyorum;

“Hocamız, öğrenciler tarafından korkulan biriydi. Herkes, kendisinin çok gaddar ve acımasız olduğu için şikayet ederdi. Düşünün ki ara sınavdaki sınıf ortalamaları 100 üzerinden 15-20 gibi idi."

Bir gün, bir arkadaşımız isyan etti: "Sn hocam, bize o kadar düşük notlar veriyorsunuz ki ortalamamız düşüyor. Hevesimizi yitiriyoruz"

Hocamız derin bir nefes aldı ve cevapladı: "Haksızlık mı yapıyorum? Buna mı itirazınız var?"

Arkadaşımız laubali bir şekilde "Gidiş yolumuz doğru olan sorular da, virgül kaydırdık diye sıfır puan veriyorsunuz" diye serzenişte bulundu.

Hocamızın yüzü aniden gerildi ve birden haykırmaya başladı

"DEMEK VİRGÜL YÜZÜNDEN PUAN KIRIYORUM?!"

"Öyle mi… Hiç kimse sınıftan çıkmayacak. Hepiniz burada bekleyeceksiniz. Sınıftan çıkan olursa; dersten bırakırım" diye sözünü bitirdi ve bir hışımla sınıftan dışarı çıktı. Hepimiz şaşkın bir şekilde birbirimizin yüzüne bakıyorduk. Ne olacağı hakkında hiçbir fikrimiz yoktu.

Sonra aniden sınıfın kapısı açıldı ve elinde kocaman bir slayt makinesi ile içeriye girdi. Şaşkın ve korkulu bir şekilde kendisini izliyorduk.

Hemen bir kutu slaytı hızlıca makineye yerleştirdi. Halen sinirle soluyordu ve sınıfa tekrar seslendi: "Hiçbiriniz dışarıya çıkmayacak!"

Ekrana gelen ilk görüntüde, kalorifer peteği altında ezilerek can vermiş bir vatandaşımız vardı.

Az önce meraklı ve uğultulu olan grubun sesi bıçak gibi kesilmişti. İğrenerek yüzünü dönenler, ağlamaya başlayanlar, hatta kusan bir arkadaşımız dahi olmuştu.

Sonraki slaytta ise; deprem göçüğü sebebiyle patlayan bir kazan dairesinden fışkıran kaynar sular sebebiyle vefat eden bir yatakhane dolusu ortaokul öğrencisi vardı. Hocamız, buz kesmiş sınıfa doğru döndü ve sesini bir ton yumuşattı, halen öfkeliydi. "Soralım bu zavallı vatandaşlarımıza, virgülün yeri neresiymiş. Gidiş yolu doğru olan herkesi mezun etmemiz gereken bir kurum olmamız lazım aslında. Ne de olsa iyi niyet var değil mi?"

Sonra aniden elindeki tebeşiri tahtaya fırlatıp parçalattı.

"Ben o iyi niyetinize tüküreyim!

Eşşoğlueşekler! Siz nerede olduğunuzu, ne okuduğunuzu sanıyorsunuz?! Çocuk oyunu mu? O virgül yüzünden insanlar ölüyor. İstersen onlara soralım Tolga (isim uydurulmuştur) efendi. Belki sana puan verirler. Gidiş yoluymuş. Yolunuzun belasını versinler.." "Eskiden sizin yaşınızdaki insanlar, savaşta tünel kazıyorlardı, siper, köprü yapıyorlardı. Mühendishane bu yüzden kurulmuştu. Okuduğunuz okulu hobi olarak görüyorsanız; yarın derhal kaydınızı alın bu okuldan. Gidip eğlenin istediğiniz yerde.

Bu meslekte kayan şey virgül değil hayattır. Senin bir anlık ihmalin, yetersizliğin, bu slaytta görmüş olduğun suçsuz insanların ölümüne neden olacaktır. Sen sadece doktorluk kutsal bilirsin... Her meslek kutsaldır. Yaşayan ve yaşatan herkes kıymetlidir. Siz bu ülkenin aptal gençliği değilsiniz.

Siz umutsunuz! Siz geleceksiniz!

Benim tek istediğim, tıpkı cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi, protokolde validen önce gelen, halkın bir öğretmen ve bir doktor kadar sevdiği mühendisleri yetiştirmek. O mühendislerin, kendilerine sevgi ve saygı duyan insanları, tüm bilim ve ahlak ile korumaya çalışmalarıdır.

Bu vatanın yetiştirdiği insanlar olarak, bu vatana sahip çıkmanızdır. Sizler çocuk değilsiniz. Derslerinize iyi çalışmanız ve de kendinizi hep geliştirmeniz lazım. Puan için yalvaran değil, muasır medeniyetler için çabalayan insanlar olmanız lazım" dedi.

Sonra Tolga'ya döndü ve "Sen katil misin Tolga?" diye sordu. Tolga'nın gözleri halen yatakhanedeki ölü çocuklara bakıyordu. Hepimiz gibi onun da boğazı düğümlenmişti ve ağlamaklıydı. Titreyerek "Hayır hocam" diyebildi. Ve sonra sayın hocam hiç unutmayacağım şu sözleri söyledi: "Beni bir katilin hocası olarak andırmayın..

Bana gaddar diyebilirsiniz.. acımasız diyebilirsiniz...

Ama bana bir katili mezun etmiş hoca demeyin, dedirtmeyin.

Bu benim sizden tek isteğim ve vasiyetimdir."

Bu tür hocaların çoğalması tek dileğimdir…

Selam olsun Malatya’mın güzel insanlarına…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.