dore okulları
Malatya
08 Mayıs, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.27
  • EURO
    34.70
  • ALTIN
    2404.9
  • BIST
    10336.5
  • BTC
    62902.7$

Depremin bende bıraktığı enkaz...

01 Şubat 2020, Cumartesi 22:09

 

SESLİ MAKALE 

Bilgisayarı elime aldım ve ben şimdi ne yazayım diye düşünüp durdum. Bir süredir hepimiz düşünüp duruyoruz. Çünkü binlerce plan program içinde yaşamaya çalıştığımız şu hayatta aslında hiçbir şeyin önemi olmadığını hatırlayalı daha çok olmadı. Birkaç gün önce yer bize bazı haberler verircesine içini döktü adeta. Yeniden hatırladık unutmaya çalıştığımız bazı gerçekleri. Bir canımız vardı işte. O deprem anında binasını terk eden hiç kimse oradan sağ çıkmak dışında bir şey düşünemezdi ki. Mal, mülk, şan, şöhret hiçbir şey ifade etmiyordu ölüm gerçeği karşısında.

Ölüm, ancak acımasızca yüzleşildiğinde kalpleri ürpertiyor. Sonra onu da katıyoruz unutulanlar listesine. Çünkü insan unutan bir varlıktır. Aksi takdirde yaşamak mümkün olmayacaktır. Unutmak ayrıca şükür gerektiren bir kavram bence, bir ölümü her anına kadar hatırlasaydık aklımızı yitirmeden nasıl yaşayabilirdik? Yada enkaz altından elini uzatıp ne olur yardım edin diyen kadını hiç unutamasak, nasıl devam edebilirdik?

Bir süredir normal devam edemiyoruz. Hiçbirimiz bunu başaramıyoruz. Sağlıklı yaşamak şöyle dursun sağlıklı düşünebilen insan kalmadı etrafta. En ufak bir seste ürperen, artçı depremlerden ödü kopan bir hale büründük. Ama her halükarda emanetleri asla kaybolmayana kendimizi ve sevdiklerimizi emanet edip her gece yastığa başımızı koyuyoruz. Gidecek başka kimsemiz yok çünkü. İşte bu deprem bana bunu bir kez daha hatırlattı.

Düşünceler, haberler içinde boğulurken bir şeyler yapmalıyız diye düşünüp duruyordum. Kalkıp gitsem dedim, bir çocuğun gülümseme sebebi olurum belki, bu bana yeterdi. Ben Elazığ'a gidiyorum dedim anneme ve babama. O kadar garip bir his ki, gitme diyemezlerdi yürekleri oradaki insanlar için çarparken; gözleri dolu dolu git kızım dediler. Çünkü kardeşlerimiz o karda, soğukta sokaklardayken biz sıcak evlerimizde hala her şeyden şikayet edip oturmakla meşguldük.

Sonra gittim. Gittim ve gördüğüm manzara yüreğimi pare pare etti. Ben belki dönüşte çocuk beslenmesi ile ilgili bir şeyler yazarım diye düşünürken nasıl döneceğimi hesaba katmamıştım ki. Şimdi kalkıp size gebelikte bir anne adayı nasıl beslenmeli diye anlatacak olsam, orada çadırda buz gibi toprak üstünde doğumuna bir hafta kalmışken ayağında naylon bir terlikle yaşam savaşı veren anne adayını nasıl unutabilirim? Çocuklarınıza en doğal şeyleri yedirin derken elimizdeki bir şeker için adeta birbirini ezen çocukları nasıl unutabilirim? Her gün binlerce ekmeği, yemeği çöpe atarken bizler, orada devletin dağıtacağı bir kap yemeği bekleyenleri nasıl unutabilirim?

En azından şu sıralar unutamıyorum. Belki üzerinden biraz zaman geçtiğinde, yaralarımız iyileştiğinde, depremin yüreklerimizde bıraktığı enkazı kaldırdığımızda bazı şeyleri unutacağız yeniden. İşte o zaman size yeniden aslında yazmam gereken şeyleri yazabileceğim. Bu hafta başaramadım, sahiden denedim sağlıkla ilgili bir şeyler yazmalıyım diye. Artık adını bile duyunca ürperdiğimiz depremin bendeki enkazını ortaya dökmeden yapamadım. Bir taraftan da şükrettim nasıl birlik beraberliğe büründüğümüze. Çadırları gezerken devlet büyüklerimiz bir yandan sivil toplum kuruluşları diğer yandan gezip depremzedelere yardım dağıtıyorlardı çünkü. Bir yandan da bizim gibi vatandaşlar bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Ve nihayetinde birkaç dakikalığına da olsa çocukların yüzü gülüyordu. Bu duyguyu hiçbir dünya malına değişmem.

Rabbim devletimize milletimize zeval vermesin. Vefat eden kardeşlerimize rahmetiyle muamele eylesin. Ve bu cennet vatanımızı her türlü musibetten muhafaza eylesin.