dore okulları
Malatya
20 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2499.5
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    63832.866$

DEVEYE SORMUŞLAR...

21 Eylül 2018, Cuma 11:55

 

Gönül güzel şeyler yazmak istiyor. Olumlu işleri yazmak istiyor. “Her şey yolunda, işler tıkır tıkır işliyor” demek istiyor. “Ekonomi tam takır, hazine ağzına kadar dolu, bütün alanlarda tam gaz ileri gidiyoruz” diye yazmak istiyor. Ama maalesef, diyemiyor, yazamıyorum. Ne zamanki biz “ecirlikten özgürlüğe” doğru adım atmaya başladık ve ne zamanki “tam bağımsız ülke olmak istiyoruz” dedik, o gün bugündür her türlü savaş ve kirli oyun ile karşı karşıyayız. Devletimizin büyükleri bu durumu sezdikleri için; karar üstüne karar alıyorlar, destek üstüne destek açıklaması yapıyorlar, her türlü yola başvuru yapıyorlar amma istedikleri sonucu alamıyorlar. Geleceğe dair umutlarımız var ama günden güne tükenip gidiyor. Zira Cumhurbaşkanımızın ve yakınındaki ekibin olağanüstü gayretle çalışmasına rağmen, alt kademe yöneticilerimizin yaptıklarını üzülerek müşahede ediyoruz. Onların tüm çırpınışlarına rağmen, onların atadığı daha alt kademe yöneticilerin içlerine düştüğü zevk-ü sefayı terk etmeyerek ultra lüks yaşam sürdürmeleri bizi olumsuz düşüncelere boğuyor. Reisin aldığı kararların aşağılara inildikçe uygulanmadığını görmek, gelecek adına endişe duymamıza sebep oluyor. Ehliyet ve liyakatten uzak, memleket sevdası nedir bilmeyen, birilerine yalakalık ederek bir yerlere gelmiş yönetici sayısı o kadar çok ki; bu durumdan endişe duymamak imkânsız. Özellikle Malatya bunun en kötü örneği. İşte bugün bu konuları biraz irdelemeye çalışacağım.

 Ekonomik Savaşın Sebebi Ne?

Bazıları her ne kadar “ne savaşı, üretim olmadığı için ülke batıyor” diye bir argüman kullansa da yaşadıklarımız apaçık bir savaşın içinde olduğumuzu bize gösteriyor. Yaşanan bu savaşın tek bir sebebi var; Türkiye'yi tekrar istedikleri gibi at koşturabildikleri bir ülke haline getirmek. Bunu yapabilmenin tek yolu Recep Tayyip Erdoğan'dan kurtulmaktan geçiyor. Zira bu adam varken bunu başaramayacaklarını biliyorlar. Bu sebeple ne yapıp edip Reis'i göndermenin hesabını yapıyorlar. Bunu defalarca farklı yollarla denediler fakat bugüne kadar muvaffak olamadılar. 7 Şubat MİT krizi, Gezi Olayları, 17/25 Aralık tertibi, 15 Temmuz menfur darbe girişimi, seçim ittifakları vs. Denedikleri hiçbir yol, milletin Recep Tayyip Erdoğan bağlılığını yenemedi. Bu sebeple son çare ekonomik darbe yapmak. Daha doğrusu Reis'i “iddialarından vurmak” istiyorlar. Reis'in en güçlü üç argümanı var; enflasyon tek haneli rakamlara indirdik, İMF borcunu kapattık, faizleri tek haneye düşürdük… İşte bu üç argümanı çürüterek Reis'e olan güveni düşürmenin derdindeler. Açıkçası başarıya doğru gidiyorlar. Enflasyon sayısal olarak % 20'lerde görünse de piyasa rakamları % 30'un üzerinde gösteriyor. Faiz % 25 civarında. Sırada bir tek IMF kaldı ki bu konuda olmadık baskılar görüyoruz. Allah muhafaza, gidişat o yöne kayıyor.

 Boykot İşe Yarar mı?

Boykotun işe yarayıp yaramadığını anlamak için Mahatma Gandhi'yi bilmek lazım. O'nun boykot çağrısı Hindistan'da İngiliz varlığına son vermişti. Boykot için Çin iyi bir örneklik teşkil edebilir bizlere. 1,5 milyarlık Çin'de satılan 3 ABD ürünüyle konuyu somut hale getirelim. ABD her Çin vatandaşına günde; 1 paket sigara, 1 hamburger ve bir kola satsın. Her birinin değerini 1 dolar olarak varsayalım. Bir günlük satış hasılatı 4,5 milyar dolar olur. Sadece 1 ülke, sadece 3 ürün ve sadece 1 gün. Şimdi bu rakamların uçuk olduğunu söyleyip beşe veya ona bölün, yine karşınıza muazzam rakamlar çıkacaktır. Hadi bu ürünleri almayalım desek ve almazsak ABD'nin 1 aylık zararı kaç dolar olur, ya bir yıllık zararı? Hesap ortada… Boykot işe yaramaz diyenlere en güzel cevap budur. İnsanlarımızın sadece ABD değil, bu ülkeye düşman yerli ya da yabancı bütün ürünleri boykot etmesi gerekiyor. Aşırı zam yapan bir firmanın ürünleri sadece bir hafta alınmasın, bakın bakalım zamlar nasıl geri çekiliyor?Bütün meseleyi hükümetin omuzlarına yıkmanın âlemi yok! Önce millet olarak biz üzerimize düşeni yapacağız sonra hükümet gereğini yapmazsa sandıkta hesap soracağız. Özellikle “lisanslı ürün” tuzağına dikkat etmeliyiz. Ülkemiz insanının ürettiği ve piyasada 5 TL olan bir ürüne, yabancı menşeli bir film ya da çizgi film karakteri işlenince fiyatı en az 15 TL oluyor. Aynı ürün ama fiyatı farklı. Çünkü üretici firma karakteri üreten firmaya, “lisans bedeli” adı altında yüklü miktarda para ödüyor. Bu tür tuzaklardan uzak durmamız lazım. Elin gâvurunun elini sürmeden cebini doldurmasına müsaade etmememiz lazım. Buna hem tüketicilerin hem de üreticilerin dikkat etmesi şart.

 Tasarruf Tedbiri Malatya'da Niçin Olmaz?

Geçtiğimiz gün Yeni Ekonomik Program (YEP) açıklandı. Yılda yaklaşık 60 milyar TL tasarruf hedefi var. Her ne hikmetse tasarruf tedbiri denilince Malatya bundan beri tutuluyor gibi bir izlenim doğuyor. Malatya'daki kamu kurumları ve belediyelerin tasarruf diye bir dertleri yok!En tepeden en aşağıya kadar; makam, mevki, saray, araba vs. sevdası son sürat devam ediyor. Belediyelerde her türlü yöneticinin altında kiralık bir araç verilmiş durumda. Kısıtlamaya giden yok. Herhangi bir yerde makam sahibi olan kişi, etrafından pervane olmuş hizmetli, odacı, şoför ve sekreter istiyor. Bir belediyemizin personel araçlarına koyacak yakıt olmadığını, yakıt almak için dışarıdan borçlanmaya gittiğini duydum. Aynı durum diğer kurumlarda da var. Bu arada bu konuda takdir edilecek tek Kurum Battalgazi Belediyesi. Geriye kalan bütün kurumlar, en yukarıdan en aşağıya kadar aşırı bir lüks ve israf içinde.İsrafın boyutu o kadar büyük ki yöneticilerimiz çok sevdikleri makam odalarından çıkmadıkları için milletin ahvalini göremiyorlar. Malatya Valisinin sıkı bir tasarruf genelgesi hazırlaması ve uyulup/uyulmadığı hususunda sıkı bir denetim yapması şart. Devletin resmi araçları, aile ve çocuk servisi gibi kullanılıyor. Bunun böyle olmadığını düşünen varsa, sabah okul açıldığı zaman belli başlı okul önlerinde durabilir. Lafa gelince “beytul mal” den bahseden yöneticilerimiz, makamlarına oturunca her şeyi kendilerini mubah olarak görüyorlar.Kasa, masa, nisa, servet, şehvet ve şöhret karşısında eriyen yöneticilerimiz var.  Uyarıldıkları zaman ise “herkes yapıyor, ne var bunda” diyerek akıllarınca doğru yaptıklarını düşünüyorlar. Zamanla işlenen bu haram başka haramların da işlenmesine sebep oluyor. Öyle ki rüşvet parası ile ya da devletin kasasından Umre'ye gidenler bile var. Haramı doğruymuş gibi kanıksamaya başlıyorlar. Bu sebeple Malatya için radikal kararlar almak ve denetlemek oldukça önemli.

 Kabullenmenin Çaresizliği!

Bir önceki yazımda; “Tayyip Erdoğan'a küfrettiği halde Ak Partili bazı yöneticilerin referansı ile hiçte hak etmediği halde yönetici yapılacak” birisinden bahsetmiştim. Doğrusu Ak Partili yöneticilerin ulaşarak “kim o densiz?” diyeceklerini düşünmüştüm. Ama arayan soran olmadı! Bu şu anlama geliyor; “söylenenler doğru, zira biz Tayyip Erdoğan'a küfreden birilerini idareci olarak atıyoruz.” Bunun dışında bir anlamı yok! Bilen varsa bana da söylesin. Bu durum bana kabullenmenin çaresizliği olarak geliyor. Şimdi aynı adamın sırf Tayyip Erdoğan'a destek veriyor diye Devlet Bahçeli hakkında da aynı şekilde sözler sarf ettiğini, buna rağmen MHP milletvekilinin bile kendisine referans olduğunu öğrendim. Memleketimizde maalesef ehliyet ve liyakat denilen kavram sadece hamasi konuşmaları süslemek için kullanılıyor. Hâlbuki siyaset bu işlere karışmazsa ve hak eden yerleşirse atanacağı yere çok mu zor olur? Ülkede adaleti sağlayan adliyeler bile bu konuda adaletsizliğin zirvesi durumundalar. Bütün sınavlardan birinci olmuş bir kişinin yakını ile konuşmuştum. “Her sınavdan birinci olan fakat her seferinde mülakatta elenen bir yakınım var. Bu defa bende hakkım olduğu halde siyasetten ve başkalarından medet ummak için kapılarını çaldım. Onlara “bakın bu kişi zaten birinci, ben torpil istemiyorum sadece elemesinler” diye söyledim. Ama hiçte umudum yok.” demişti. Ülkede atamalarla ilgili adaleti sağlayan kurumun halini özetleyen bir olay. Milletimiz sırf bu yüzden cemaat görünümlü örgütlerin eline düşüyor. Ya da hiç istemediği halde birlerinin kapısını çalıp onlara gebe kalıyor. Hakikaten adaletli bir atama mekanizması kurmak çok mu zor?

 Yeni Rektör ve Aynı Yanlış!

Atamalardan söz açılmışken Turgut Özal Üniversitesine geçtiğimiz günlerde rektör ataması yapıldı. Toplumdaki beklentinin tam tersine Aysun Bay Karabulut Rektör olarak atandı. İlimize, Vatanımıza ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bir kişi önemli bir göreve atanınca millet olarak bir dizi hata yaparız. Aysun Hanım'ın ehliyet meselesini ablası üzerinden yapmak önemli bir hata. Ablası önemli bir konumda diye O'nun Rektörlüğe ehil olmadığını söylemek abesle iştigal olur. “Etik değil” demek biraz daha yumuşağı olur.Atanmadan önce yapılan eleştiri ve yöneltmeleri atandıktan sonra yapmakta yanlış olur. Millet olarak yaptığımız en büyük hatalardan bir tanesi de bu! Birisi bir makama atandığında bir kısmımız aşırı derecede dalkavukluk yapıyoruz, diğer bir kısmımız ise atanmadan önce yaptığımız eleştirilere devam ediyoruz. Hâlbuki olması gereken; atandıktan sonra destek vermektir. Doğrularında arkasında durmak, yanlışlarında O'nu uyarmaktır. Cumhurbaşkanının takdir yetkisine herkes saygı duymalı. Bu saatten sonra yapılması gereken en önemli şey; yeni açılmış bu üniversiteyi Ülke ve Dünya genelinde marka haline getirmek için çaba göstermektir. Bu konuda sayın rektöründe eski kırgınlık/kızgınlık/küskünlükleri bir kenara bırakması gerekiyor. Yeni Üniversiteyi ehil ve layık bir ekiple idare etmesi gerekiyor. Türkiye'nin en güzel kampüslerinden birine sahip olan Üniversiteyi büyütmek uğruna çok çabalamak gerekiyor. Sırf birilerinin adamı diye kimseye iltimas geçilmemesi gerekiyor. İnönü Üniversitesi yönetiminin de bu üniversitemize ağabeylik yapması gerekli. TSO, ESOB, Vilayet, Kalkınma Ajansları vs. her kurum desteğini esirgememeli. Yapılacak toplantılarda, program ve projelerde bu üniversitemiz asla göz ardı edilmemeli. Hep birlikte ilimiz için ismi büyük bu üniversitemizi kalkındırmalıyız. Üniversitenin sadece tabelasından ibaret olmadığını herkese göstermeliyiz. Bu konuda en büyük yük Aysun Hoca'nın sırtında. İnce eleyip sık dokumalı ve iyi bir ekip kurmalı. Özellikle FETÖ kırıntılarından uzak durmalı. Yoksa işi oldukça zor.

 Esenlik Batıyor mu?

Malatya Büyükşehir Belediyesinin iştiraki olan Esenlik Şirketi ile ilgili sürekli olarak bazı iddialar gündemde yer buluyor. İlimizin ve Bölgemizin en büyük kuruluşlarından olan Esenlik Malatya için bir marka olmanın ötesinde bir değerdir. Fakat gelinen noktada bu değerin yavaş yavaş bittiğine şahit olmak bizi fazlasıyla üzüyor. Esenliğin mülkiyetinde bulunan gayrimenkullerini teker teker satıp, aynı yerde kiracı olarak işine devam ediyor olması hangi mantıkla izah edilebilir ki? Sahibi olduğu market binalarını borçlarına karşılık, mal verenlerine devreden esenlik, şimdi aynı mülklerde kiracı konumunda. Daha önce satamadığı evleri mal satanlara veren esenlik şirketinin kendi marketinden deposuna kadar hatta genel merkez binasına kadar bütün gayrimenkullerini toptancılarına satması hayra alamet değil! Büyükşehir Belediyesinin bu konuda bir an önce adımlar atması elzem. Aksi halde gidişat hiç iyi görünmüyor.

 Hasıl-ı Kelam

Kurban Bayramının 1. günü en çok kurban kesilen bölge olan Eski Malatya'da Sular kesikmiş. Aziz Mübarek günde insanımız kazandığı sevabın büyük bir kısmını ağzından çıkan kötü sözlere harcadı. Milletimiz halk otobüsü adı altında yazın seyyar sauna kışın seyyar buzhane gibi araçlara mahkûm edilmiş durumda. Üstelik bu araçların sahipleri, “cennetimize vesile olacak yaşlılarımızı” sırf bedava biniyorlar diye otobüslere bindirmiyorlar. Kaldı ki devlet parasını ödediği halde. Minibüsleri hiç sormayın! Bindiğiniz zaman, geri kalmış Afrika Ülkelerinde çölde safari yapar gibi hissediyorsunuz. Yetkili/Etkili kimseden ses seda yok! Hâlbuki ki Yüce Devletimiz bu esnaflar araçlarını yenilesinler diye vergi indirimine gitti. Ama ne hikmetse değişim hiç yok. Ne Belediye, ne Vilayet ne de Odadan bir yaptırım olmadı. Proje üzerine proje açıklaması yapan yetkililerimiz var ama ortada elle tutulur gözle görülür bir şey maalesef yok! Yollar harabe, trafik keşmekeş, hizmetler belli bölgelere odaklı, lüks ve aşırı harcama son sürat devam ediyor.Atananlar ehliyetsiz, siyasetçiler kifayetsiz ve yetkililer sessiz! Ve daha neler, neler…İşte tam bu durumda aklıma o meşhur atasözü geliyor; “Deveye sormuşlar, boynun neden eğri? Nerem doğru ki! diye cevap vermiş.”

 Selametle…

Adem İnsanoğlu