dore okulları
Malatya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.37
  • EURO
    35.07
  • ALTIN
    2325.3
  • BIST
    9130.05
  • BTC
    70049.26$

En ekall bin sene “galebeyi” isteriz!

02 Ocak 2023, Pazartesi 11:34
En ekall bin sene “galebeyi” isteriz!

Lokman Suresi'nin 34. Ayet-i Kerimesi, “Kıyametin ilmi Allah’ın katındadır…” demekle, kıyametin ne zaman kopacağını, Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceğini, “açık” ve “net” bir şekilde bildirir. Kıyametin vakti, Mugayyebat-ı Hamse'den, yani beş gaybî şeyden “biri”, hatta “ilki”dir.

Ancak kıyametin kesin vaktinin “yakinî” bir ilimle bilinmemesi, takribî olarak bazı “zan” ve “tahmin”lerde bulunmaya, “kanaat” sahibi olmaya “mani” değildir. Nasıl ki mezkur ayette insanın “ölümü” de, “gaybiyattan” sayıldığı halde, bazı “alamet”lere ve “emare”lere dayanarak, takribî bir “tahminde” bulunabiliriz. Bu tahmin ilim olmadığı için, ölümü gaybî olmaktan çıkarmadığı gibi, gaybî olması da, bizim bazı tahminlerde bulunmamıza, “engel” değildir. İşte dünyanın eceli olan “kıyamet” de böyledir.

Bediüzzaman Hazretleri de, Muhakemat isimli eserinde, Hz. İsa (as)’ın “nüzulü” ile yeryüzüne “hakim” olan İslam’ın, Hz. İsa’nın yeryüzünde kalma süresi olan “kırk” yılla sınırlı olmadığını, belki en az “bin sene” İslam’ın yeryüzünde “hakim” olacağını; açık ve net delillerle “müberhen” bir surette, hikmet ve rahmet-i İlahiye’den beklediğini ifade etmiştir.

Bu ise, kıyametin vaktinin bin yıldan daha sonra olması gerektiği sonucunu; ortaya çıkartmıştır.

KIYAMETİN YAKIN BİR ZAMANDA KOPACAĞINA İNANIYORLAR

Durum böyle olduğu halde, Risale-i Nur’dan “ma’dud” sayılmayan ve lahika mektuplarından ibaret olan Kastamonu Lahikası isimli eserde, Bediüzzaman’ın bu kanaatine “zıt” bir şekilde, bir hadisin bir kısmının “ebcedî” zayıf bir işaretine dayanarak, kıyametin tarihinin Hicri 1545 (Miladi 2125) tarihinde olabileceği söyleniyor. Bu tarih Bediüzzaman’ın “aslî” kanaatine muhalif, hem de delil itibariyle çok “zayıftır” ki; bizzat kendisi de o mektupta zaten bunun “zayıf” olduğunu söylüyor. Fakat ne gariptir ki; ekser Risale-i Nur okuyucuları Muhakemat kitabında açıkça bildirilen ve kuvvetli delillerle desteklenen bir tahlili bırakıp, lahika mektubunda geçen zayıf bir ibareye tutunup, kıyametin yakın tarihte kopacağına inanıyorlar. Bu yanlıştan dolayı da; Bediüzzaman’ın “pişdarı”, “öncüsü” ve “müjdecisi” olduğu Hazreti Mehdi ve Hazreti İsa (a.s) hakkında, “ucube” bir inanca sahip oluyorlar.

Halbuki ki, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, bahusus Hazreti İsa (a.s)’ın geleceğini, on bir ayetin işareti ve seksen dört mütevatir Hadisin beşaretiyle haber vermiştir. Hazret, bu gibi efkar-ı batılanın, muhatapları tarafından oluşacağını, “hiss-i kablelvuku” nevinden hissettiği için, Mektubat isimli eserinde, “İsa dinine ait en mühim bir hüsn-ü hâtimesi için, değil sema-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsa, belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme için ona yeniden cesed giydirip dünyaya göndermek, o Hakîm'in hikmetinden uzak değil.. belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için va'detmiş ve va'dettiği için elbette gönderecek.” cümleleriyle; konuyu “tafsilli” bir şekilde izah etmiştir.

“...BİN SENE GALEBEYİ İSTERİZ”

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, yeryüzünde tek dinin Din-i İslam olmasının, Hikmet-i Rabbaniyenin muktezası olduğunu, Muhakemat isimli eserinin, “Dokuzuncu Mukaddeme” başlıklı tetkikatında izah ettikten sonra, on bir ayetin ve seksen dört hadisin müjde ve işaret ettiği Hazreti İsa (a.s)’ın, kurduğu devletin başında kırk yıl kaldıktan sonra, hemen yıkılmayacağını ve geçmişten günümüze kadar en az bin yıl dünyada hükmeden şerrin, İsa Peygamber (a.s) eliyle yıkılmasının akabinde, en az bin sene devam edeceğini, şu cümleleriyle izah ediyor:  “Biz ölsek, milletimiz bâkidir. Kırk sene ile razı değiliz. En ekall bin sene galebeyi isteriz.”

“HAK BATILA GALİB, HAYIR ŞERRE ÜSTÜN GELECEKTİR”

Evet, şu kainatta tasarruf eden hakimane faaliyet-i rububiyet, kemale müteveccihtir. Madem İslamiyet, insaniyetin nokta-i kemalidir ve insan da bu kainatın neticesi ve gaye-i hilkatidir. O halde bu kainatta tasarruf eden rububiyet-i ilahiye, nev-i insanı nokta-i kemali olan İslamiyet mertebesine “terakki” ettirmeden, yani Kur’an’ı yeryüzünde ve nev-i beşerde en azından Allah indinde bir gün bile, yani bin sene hakim etmeden; kıyameti koparmayacaktır. Adaletin tecellisi, yalnızca dar-ı ahirette olması ve bu dünyada “tekvinen” tecelli etmemesi mümkün değildir. Elbette şu dünyada dahi şerlerin, çirkinliklerin ve batılın şahsiyet-i maneviyeleri “cezalandırılıp”, imha ve izale edilecektir. Hak batıla galib; hayır şerre üstün gelecektir…

TAM BİR AKIL TUTULMASI YAŞIYORLAR

Dünya tarihinde binlerce sene, şer hayra “galib” gelmiştir. İslamiyet’in gelişinden itibaren, ilk üç asırdan sonra; bin senelik şerrin galebesi olmuştur. Bu kainatı çeviren hikmet ve adalet ve rahmet-i ilahiye, elbette en azından bin sene şerri mağlup edecektir. Kıymet cihetiyle de bu bin, o binlerin zararını telafi edecek “kıymette” olacaktır.

Hülasa: Bediüzzaman Batı’nın bir “bataklık” olduğunu ve “saadet güneşinin” Asya’da çıkacağını, günümüzdeki insanlık aleminin şu günlerde geçirdiği inkılabın, İslam devletini netice vereceğini, gür bir “sada” ile “müjdelediği”  halde, onun eserlerini okuduğunu iddia edenlerin, bu gibi fasit tevillerle, ümmeti “ümitsizliğe” sevk etmesi tam bir akıl tutulmasıdır.

Selam ve dua ile
Fiemanillah

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.