dore okulları
Malatya
07 Mayıs, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.26
  • EURO
    34.75
  • ALTIN
    2400.4
  • BIST
    10187.13
  • BTC
    64048.26$

Ganere'nin Yükünü Çekenler ve Yoğurtçu Bazarı

15 Haziran 2023, Perşembe 12:15
Ganere'nin Yükünü Çekenler ve Yoğurtçu Bazarı

Malatya’nın beton mezarlığına dönmediği, her mahallede bir veya iki kişinin arabası olduğu için trafik sorununun yaşanmadığı, kernekte yel değirmeninin yerinde yeller estiği ve buz gibi suların kaynadığı, çağaların ayaklarının toprağa değip vücutlarındaki elektriklerini attıkları, yoksulluk olmasına rağmen insanların daha mutlu, arkadaşlıkların daha kavi olduğu o güzel yıllarda Ganere'de sırtında küfesiyle müşteri bekleyen hamallarımız vardı. 

Horoz gibi ötmesiyle meşhur Abuzer ve Veli dayı bunlardan ikisiydi . Kimler yoktu ki, onlar hamallık yaptıklarını gururla söyleyecek kadar erdemli insanlardı, fakat yine de ben isimlerini vermeyeceğim.

Ganereden alınan peynir, yağ, sebze, meyve ne varsa, bu hamalların küfesine doldurulur, mal sahibi (elleri arkadan bağlı olarak) önde, hamal ise arkada sallana sallana evin yolunu tutarlardı.

Bu şekilde eve gelmek bazı insanlar için bir sınıf atlama gösterisine dönüştürülürdü. “Bakın ben eve aldığım malzemeleri hamalla getiriyorum ha” diyerek “poz yaparlardı”
Hatta bazen evin yolunu uzattıkları dahi olurdu.

Her evin kendine ait devamlı çalıştığı hamalı olurdu, adeta abone olmuş gibi kimse kimsenin hamalına yük taşıtmazdı.

Bazı kişilerin evi hamallar tarafından bilindiği için, çoğu zaman mal sahibinin gitmesine gerek kalmaz, hamal tek başına evin yolunu tutardı. Evde eşyalar indirildikten sonra bu arkadaşlara ikramlar yapılır, karınları doyurulur, beyin giymediği giysiler bunlara verilir sonra gönderilirlerdi.

Sırtında küfe ile yük taşıyan hamalların güçlü kuvvetli olmasına dikkat edilirdi. 

Bu hamallar her zaman yük taşımaz bazan insan taşıdığı da olurdu. Nasıl mı? 

Araba sayısı az olduğu için, çok içip sızan insanları evlerine götürmek için ganerenin bu güçlü kuvvetli hamallarına ihtiyaç duyulurdu..! Küfenin içine yerleştirilen sarhoş vatandaş gözünü evinde açardı. “Küfelik” tabiri de buradan çıkmıştır. 

Zayıf ve çelimsiz olanlara çok fazla yük verilmez onlara daha çok, yoğurtçu pazarından alınan külek külek yoğurtlar taşıtılırdı. 

Şimdi, külek ne ola ki diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. Haksız da sayılmazsınız. Şimdi ne külek kaldı, ne de küleği bilen. 

Türk Dil Kurumu, küleği, yoğurt ve bal koymaya yarayan tahtadan yapılan bir eşya olarak tanımlasa da, Malatya’da külek, bakırdan yapılmış ve kalaylanmış, ortalama üç kiloluk kapasitesi olan, onbeş cm çapında, kırkbeş elli cm yüksekliğinde, silindir şeklinde, üzerinde kulpu olan, bir yoğurt koyma gerecidir. Buzdolabının olmadığı günlerde kullanılan su damlarına içi su almadan  rahatlıkla yerleştirilmesi için ihtiyaca binaen tasarlanan  devrin mühendislik harikası bir gereçtir.

Madem konu yoğurda geldi, isterseniz biraz da bu yoğurtların satıldığı “yoğurtçu bazarı” nın atmosferinden bahsedelim. Yoğurtçu bazarı, “ganere” nin yan tarafında, “Tüccar bazarı” ve Cezmi Kartay caddesinin kesiştiği noktadan, Akpınar tarafına yirmi beş otuz metre gittiğinizde, devrin en büyük toptan bakkaliyesi olan Kabasakalların dükkanının oralara denk gelen, etrafında kök boya satan esnafların bulunduğu otantik bir mekandı. Tahmini yirmi metre uzunluğunda, beş altı basamaktan oluşan, üç tarafı kapalı beton bir yapıydı burası. Sabahın erken saatlerinde yoğurtlarını satmaya gelen köylüler, hayvanlarını, Nalbant Bekir’in hanına bağladıktan sonra, kendilerine ayrılan yerlere yoğurtlarını koyup müşteri beklerlerdi. 

Yoğurt satıcıları genellikle, Eski Malatya’lı, Yarımcahan’lı, Orduzu’lu veya Sinan’lı olurdu. En çok tutulan yoğurt Yarımcahan’ın koyun yoğurdu idi ve bahsettiğim küleklerle satılırdı. Orduzu yoğurdu beş kiloluk “sitil” lerde (bakraç) satılırdı. Sinan’lılar yoğurdu on, on iki kiloluk “don sitil” leri (büyük kova) ile satarlardı.

Henüz alamıyon..! (alüminyum) ve plastik üretilmediği için, bütün bu yörelerin ortak özelliği hepsinin de yoğurtlarını koydukları kabın kalaylı ve bakır olmasıydı. Yani o dönem yoğurtların organik olmasının yanı sıra kullanılan kaplar da organikti.

1960 lı yılların sonuna doğru, yoğurtçu bazarı da tarihin tozlu sayfaları ve hafızalarımızda ki yerini alarak yok oldular.

Şimdi ne yoğurt kaldı, ne de yoğurtçu pazarı, 
Şimdi, marketler yoğurt diye bir şeyler satıyorlar ama şahsen ben çok emin değilim.

Güzel ve sağlıklı günlerdi...

Şahsen ben özlüyorum...

Selam olsun Malatya’mın güzel insanlarına...

Horoz gibi ötmesiyle tanınan hamal Abuzer...
 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.