dore okulları
Malatya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.56
  • EURO
    34.94
  • ALTIN
    2426.4
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64184.98$

HADİ BİR BAŞARI HİKAYESİ DE SİZ YAZIN!

24 Ağustos 2020, Pazartesi 06:12

 

 

-SESLİ MAKALE-

 

Başarılarıyla adından söz ettiren siyaset erbabı, bürokrat ve sivil toplum örgütü yöneticilerinin, Malatya'daki imzalarını görüyor ve bugünü görüp hayıflanıyorum. “Malatya'ya atılan imza nedir?” diye soracak olursanız; “Unutulmaz hizmetleri ve başarı hikayeleri” derim.

Malatya'daki başarı hikayelerinin sahipleri de bir elin parmaklarını geçmez. Gelecek nesl-i âti ise; bu kişileri miras bıraktıkları hikayeleriyle tanır ve yâd ederler! Böylelikle bu kişiler, Malatya tarihinde adeta efsaneleşir…

Abbasiler zamanından bu yana 6 yüzyıl İslam'a bayraktarlık yapmış şanlı ecdadımızın bizlere bırakmış olduğu hikayelerin, duygularımızı kabarttığı hepimizin malumudur. Günümüz siyasetçilerine, bürokratlarına ve sivil toplum örgütü yöneticilerine örnek olması açısından birkaç kelam edelim istedim.

Malatya özelinde başarı hikayesi olan bir çok değerimiz vardır. Bunlar da yâdımızdan asla düşmeyerek; adeta dilimize pelesenk olmuştur. “Başarı hikayesi” konusunu biraz daha “kurgulayarak” misaller vermek isterim.

“BAŞARI HİKAYELERİ'NİN YAZARLARI, NE DİYOR?

Malatya tarihinin önemli şahsiyetlerinden İsmet İnönü, yaptığı işlerle bize diyor ki;
 
“-Malatya'ya göndermiş olduğum başarılı öğretmenlerin yetiştirdiği öğrenciler sayesinde, Malatya, Türkiye'de söz sahibi olmuştur.”

*

Türkiye Cumhuriyetinin 8'inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a kulak verecek olursak;

“-Siyasi hayatımla Malatya adeta şaha kalkmış; inşa ettiğim Turgut Özal Tıp Merkezi ile Malatya, dünyada tanınır hale gelmiştir.” dediğini duyar gibiyim.

*

Yakın dönem siyasetçilerimizden sayın Recai Kutan ise;

“-Yaptığım barajlar ve sulama suyu kanalları sayesinde, Malatya tarım şehri oldu” diyor başarı hikayesinde.

*

Sayın Metin Emiroğlu'nu dinleyecek olursak;

“-Malatya'nın içme suyu olan kaptaj benim eserim. Keza açtığım okullar ve inşa ettiğim 1'inci Organize Sanayi Bölgesi geride bıraktığım şaheserimdir.” sözlerinizi duyarsınız.

*

Yakın dönemde bakanlık yapmış olan milletvekilimiz Bülent Tüfenkci;

“-Bakanlığım döneminin Malatya'ya hizmet olarak birçok yansıması olduğu gibi, Malatya'yı Altıncı Bölge kapsamına alarak bir ticaret şehri yaptım.” dese kim itiraz edebilir? 

*

Prof. Dr. Ahmet Kızılay da çıkıp;

“-Karaciğer Nakil Enstitüsü'ne verdiğim destekle Guinness rekorlar kitabına aday olduk. Türkiye'nin en büyük onkoloji hastanesini yaparak, Malatya'yı sağlık turizminde iddialı bir şehir haline getirdik. Üniversitemiz bütçesinde tek bir kuruş harcamadan, külliye tarzında 4 bin kişilik bir cami inşa ettik. Ayrıca sıfırdan 2'inci Organize Sanayi Bölgesi'nde OSB Meslek Yüksek Okulu yaptık.” derse, “Allah razı olsun” demekten başka bir sözümüz olabilir mi?

*

Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan ise;

“-Yaptığımız birçok hizmetten kat-ı nazar, Anadolu'yu anayurt yapan Malatya'nın tarihini ortaya çıkartarak yeniden inşa etmeyi planladığımız Malatya'yı o tarihi dokuya uygun hale getiriyoruz…” dese hangi siyasetçi itiraz edebilir.

*

Yeşilyurt Belediye BaşkanıMehmet Çınar;

“-Seçimlerin ardından söz verdiğimiz 45 projenin 30'unu tamamlayarak; Yerel Yönetimler Performans Araştırması'nın yapmış olduğu ankette, Doğu Anadolu'nun en çalışkan belediye başkanı ünvanını aldım.” kelimelerini duyunca “Helal olsun” dememiz gerekmez mi?

*

Malatya'mıza katkıları olanların arasında unutulmazlar arasına giren bir isim de Yeni Malatyaspor Başkanı Adil Gevrek'tir. Adil Gevrek'in;

“-Yeni Malatyaspor'u 2'inci ligden 1'inci lige, oradan Süper Lig'e çıkardım. Hatta UEFA'ya götürdüm...” sözlerine “-Son yarım sezonda başarısız oldun” demek ne kadar adil bir davranış olur?

*

İstanbul'daki Malatyalıların önemli isimleri arasındaki Yunus Akdaş'a kulak verelim:

“-MİAD olarak İstanbul'daki iş adamlarımızla Malatya'yı buluşturduk. Sevgi evleri, Konuk evleri ve burs projesiyle Malatya'ya katma değer sağladık." sözleri tebrike layık değil mi?

Evet başarılı olmak istiyorsanız sizin de bir hikayenizin olması lazım. Aslında yukarıda kurguladıklarımız, vatandaşımızın konuştukları… Aslında bazılarının da hikayesi var. Yüksek performans gösterdikleri halde, hikayeleri pek iç açıcı değil!.. 

HANGİ MALATYALI, VALİ SARAN'I UNUTABİLİR?

Son söz olarak bir bürokratımızı anlatayım; Malatya'mızda görev yapan ve ismi unutulmazlar arasına giren bir Valimiz var. Yaptıkları sebebiyle; belki 50 yıl sonra dahi ismi unutulmayacak bir kişi. Şehrimize ciddi manada bir vizyon kazandıran bu kişi, Prof. Dr. Mehmet Ulvi Saran. Bildiğim kadarıyla şimdilerde Merkez Valisi olarak görev yapan bu nadide  insanın Malatya'da görev yaptığı yıllarda, temel bir prensibi vardı. "Bir şehirde bulunan doğal güzellikler, o şehrin insanlarına Allah'ın bir lütfudur. Bu tür yerlerin rantını bir veya birkaç kişi yiyeceğine, tüm halk yemeli. Bu sebeple doğal güzellikleri olan yerleri, sosyal tesis olarak devletin işletmesi gerekir." Malatya'da görev yaptığı süreçte bu tür birçok mücadelesine şahit oldum. Belki de onun çizdiği vizyon sayesinde, bugün Malatya'da; Turgut Özal Tabiat Parkı, Beydağı Tabiat Parkı, Orduzu Pınarbaşı, Çınarpark, Hürriyet Parkı, Kernek Parkı, Dede Korkut, Gediktepe, Şahin Tepesi, Polat Beypınarı, Barguzu Sosyal Tesisleri vs. gibi birçok sosyal tesis var.

Milyonluk bir şehir olan Malatya için, elbette yeterli değil bunlar. Battalgazi ve Yeşilyurt'ta inşa edilen Millet Bahçeleri de yeterli olmayacaktır. Özellikle koronavirüs salgını, bu şehirde bu tür yerlere ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu bizlere gösterdi. 

KONUTA VE KİLİSEYE GÖSTERİLEN İHTİMAM, CAMİ İÇİN NEDEN GÖSTERİLMEZ?

Eski Malatya'da bulunan Ulu Cami, ülkemizde bulunan en nadir Selçuklu eserlerinden biridir. Cumhuriyet tarihi boyunca kaderine terk edilen bu şaheser, 80'li yıllarda harabe bir hale getirilmiş, sarhoş ve berduşların mekanıydı. Zamanında Malatya'ya gelen Trabzon Of asıllı bir âlim olan Rahmetli İslam Hoca, Eski Malatyalılara "Burası, ata yadigarı bir ibadethane. Burayı tekrar ibadete açmalıyız. Eğer açmazsak yarın kıyamette hesabını Allah'a veririz!" diyerek, tekrar ibadet edilir hale getirmişti. Rahmetli İslam Hoca, burayı aynı zamanda Cuma Mescidine dönüştürmüş ve Peygamberimizin bir sünnetini ihya etmişti. Eski Malatya bölgesinde 20 yıl boyunca sadece Ulu Cami'de, Cuma Namazı kılınıyordu. Bu yönüyle Türkiye'de tek cami oldu.

Eski Vekillerinizden Ömer Faruk Öz'ün Vakıflar Genel Müdür Yardımcısı olduğu zamanda ise burası bir daha elden geçirilmiş, bütün eksiklikleri giderilerek şaheser görüntüsü tamamıyla ortaya çıkarılmıştı. Cami, hem ibadethane hem de turist çeken bir yapı halini almıştı.

800 yıl ayakta duran bu şaheser ne yazık ki; Ocak ayında meydana gelen depremde hasar görerek ibadete kapatıldı. O günden bugüne henüz tek çivi çakılmış değil.

Malatya'nın bütün fotoğraflarında simgesi olan bir başka cami Yeni Cami veya bilinen adıyla Teze Cami de ne yazık ki aynı depremde hasar gördü.

Her iki camimiz için henüz bir çivi çakılmış değil. Hal böyle olunca insanın aklına "Bir yılda binlerce konut yapan devlet, nasıl olur da bir caminin onarımını yapamıyor?" diye bir soru geliyor.

Hatta, geçtiğimiz haftalarda gündeme getirdiğimiz Taşhoron Kilisesi'ne gösterilen hassasiyet, camilerimize neden gösterilmez? sorusunu tekrar hatırlatmak isterim!..

SORUNUN MÜSEBBİBİ, BÜROKRATİK OLİGARŞİ!..

Bunun sebebi tarihi eserlerin onarımına dair bürokratik oligarşinin varlığı. Ne yazık ki bu konuda çok katı bir bürokratik oligarşi var. İş ve işlemleri hızlandırmak için; başta Sayın Vali olmak üzere, belediye başkanları, vekiller ve Ak Parti il yönetiminin girişimde bulunmaları gerekiyor. Gerekirse yasal sürecin değiştirilmesi için mevzuat değişikliği bile zorlanmalıdır. Aksi halde bu gecikme çok da hayra alamet değil.

 SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SORUNLARINI GÖREN YOK

Koronavirüs salgını sebebiyle sosyal yaşantımız alt-üst oldu. Salgının ortaya çıktığı ilk andan itibaren, bütün dünyanın düzeni değişti. Ülkelerin ekonomileri battı, sosyal ilişkiler sıfırlandı, hatta ibadetler bile etkilendi. Hastaneler ve hastanelerin yoğun bakım servisleri dolup taştı. Doktorlar, hemşireler, hastabakıcılar, kısaca bütün hastane personeli, evlerinin yolunu unuttu. Bugünkü yazımda hastane çalışanlarının sıkıntılarının bir kısmına değinmek istiyorum. Malatya özelinde gördüğüm sıkıntılı durumları aktararak, tüm ülke çapında yaşandığına inandığım bir soruna dikkat çekmek istiyorum.

Malatya'da pandemi hastanesi olan, Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde İdareciler sözleşmeli ve maaşları herhangi bir olumsuzluktan etkilenmiyor. Peki diğer çalışanlara ne demeli? Pandemi hastanesi çalışanları, Kurban bayramı ayında, ekstra ödemeyi bırakın, cezalandırılmıştır.

Şöyle ki; şüpheli hastayı acilde karşılayan, sürüntü (Ağız ve burundan) alan, servise yatıran ve serviste takip eden herkes cezalandırılmıştır. Son bir aya kadar konunun uzmanı olmayan bölüm doktorları, günlük değişerek hastayı takip etmiştir. Hastanede bu pandemide risk oranında çalışanlara ödeme yapılacak denilmişti. Ama olmadı. Maliye Bakanlığı, “Üç ay yüzde 100'den ödeme yapılacak” dedi. Personelin az bir kısmı hariç, sadece iki ay ödeme yapıldı.

Bu arada nöbet ve icap şeklinde tutulan ücretler, bu dönem de ödenmedi..

Üç ay bitti. “Hastane kendi haline dönüyor” diye düşünülürken, “Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, pandemi hastanesidir” denildi ve işler iyice karıştı. Haziran dönemimde hastanenin cirosu yarı yarıya düşünce, hiç bir sağlık çalışanına döner sermaye ödemesi yapılmadı. Bakanlığın mutlaka yardım edeceği düşünülürken, o düşünce de suya düştü.

Şimdi sorum şu: Doktorlarımız, canlarını yolda mı buldu? Hayatı pahasına hayata hizmet eden bu fedakarlara, neden haksızlık yapılır? Ya da neden hakları verilmez? Benden uyarması, hayatları riskte olan ve önemsenmeyen doktoralarımız, önemsenmediklerini bir şekilde izne çıkarak veya tatile giderek gösteriyorlar. Hastanelerde doktor kalmadı!..

 DANIŞTIKLARINIZA BİR KEZ DAHA BAKIN!..

Padişahın biri, rüyasında, dişlerinin önden arkaya doğru döküldüğünü, yemek yiyemez hâle geldiğini görür. Canı sıkılan padişah, gördüğü rüyanın yorumunu yaptırmak üzere derhal saray tabircilerini huzuruna çağırtır.

Rüyasını anlattıktan sonra tâbircibaşına:

“‒Hele bir söyle, bu rüya hayır mıdır, şer midir? Neye işarettir?” diye sorar. Tâbircibaşı hiç düşünmeden:

“‒Maalesef şerdir padişahım!” der ve sözlerine şöyle devam eder:

“–Uzun yaşayacaksınız; ama ne yazık ki gözlerinizin önünde bütün yakınlarınızın bir bir ölüp sizi yapayalnız bıraktıklarını göreceksiniz.

Tâbircibaşının bu yorumu, padişahın gönlünde âdeta soğuk rüzgârlar estirir. Bir anlık sessizliğin ardından padişah hiddetle kükrer:

“‒Tez alın şunu zindana, felâket tellâlı olmak neymiş öğrensin!

Muhafızlar, tâbircibaşıyı yaka-paça götürüp zindana atarlar.

Padişah, bu kez huzurundaki diğer bir tabirciye dönerek:

“‒Sen söyle bakalım, rüyamın tabiri nedir, hayır mıdır, şer midir?” der.

Tâbirci sükûnet içinde bir müddet düşünür, sonra birden yüzü aydınlanır ve tane tane konuşmaya başlar:

“‒Hayırdır padişahım, hayırdır!” der. “Bu rüya, bütün yakınlarınızdan uzun yaşayacağınızı ve daha nice seneler ülkenizi huzur ve sadetle idare edeceğinizi gösterir.”

Bu habere çok sevinen Padişah, tabirciye iki kese altın ihsan eder.

Olup biteni başından beri izleyenler ise şaşkınlıkla tabirciye şu suali sorarlar:

“‒Aslında sen de tâbircibaşı da aynı şeyi söylediniz. Padişah neden onu cezalandırdı da seni mükâfatlandırdı?”

Tabirci tebessüm eder ve şöyle der:

“‒Elbette aynı şeyi söyledik; fakat öyle zaman olur ki, ne söylediğinden ziyâde nasıl söylediğin ve kime söylediğin daha mühimdir.”

Bu hikaye bana Malatya'mızın mümtaz şahsiyetlerinden Mehmet Kavuk'u aklıma getirdi. Onun da nezdimde güzel bir sözü vardır: “Siyasetçinin ne söyleyeceğinden ziyade, ne söylemeyeceği önemli…” sözü adeta siyaset dünyasının “rehber” edineceği bir söz. Maalesef özelikle son zamanlarda Malatya'mızda siyasetçiler, o kadar çok “gafa” imza atıyorlar ki, insanın “taaccüp” etmemesi elinde değil!

MALATYA'NIN EN BÜYÜK TRANSFERİ; HAMZAOĞLU

 Transferde hız kesmeyen Yeni Malatyaspor'da hareketli günler hakim. Mina ve Donald, Süper Lig kariyerlerine Erzurumspor ile devam etti. Eren Tozlu vedasını açıklayıp Giresunspor'un yolunu tuttu. Kiralıklardan Kjartansson ile Hafez'in yanı sıra, Walter'la da ipler koptu. Kosovalı Topalli, Perulu Cueva, Arjantinli Zuqui ve Kongolu Lukoki'ya imza attırıldı. Murat Akça da yuvaya döndü. Adı Beşiktaş ile anılan Gökhan Töre'siz bir kadro planlanırken, asıl problem kalede. Arjantinli Herrera'ya ilişkin haberlerin çıktığı bugünlerde Farnolle'a tekrar kucak açılması da kuvvetle muhtemel. Beninli'den rahatsız olan kesim “Erkan Kaş da geri dönsün bari!” diye öfkeleniyor. Aynı topluluğun, Rize maçından bu yana süregelen Chebake'ye yönelik olumsuz tavrı da bir başka sorun...

 Şüphesiz, en büyük transfer Hamza Hamzaoğlu... Galatasaray'ı eleştiriler altında ve mütevazı şartlarda şampiyon yapan başarılı teknik adam, aynı alçakgönüllü tavrını devam ettireceğe benziyor. 2008-09 sezonunun ardından, kariyeri yeniden Malatya şehri ile kesişen Hamzaoğlu, takımı hazır bulduğunu söyleyerek yönetimin de şimdiden içini rahatlattı. Takviye için 3-4 isme daha ihtiyaç duyulacağını düşünen Başkan Adil Gevrek yönetimi, Hamzaoğlu gibi “azla çok iş yapan” bir teknik direktörle çalışacağı için ayrıcalıklı. Süper Lig kapılarını açtığı Akhisar'a çağ atlatan Hamza Hoca, gerekli sabır gösterildiği takdirde bir benzerini Malatya'ya yaşatabilir.

 Tüm bu gelişmeler ışığında elini taşın altına koyacak kişi ise Adil Gevrek... Yerel yönetimin anlaşılması güç bir basın toplantısıyla “istifa”ya çağırdığı Gevrek'in işi, bu kez gerçekten çok zor. Bazı Malatyasporlu taraftar da onun bırakmasını istiyor. Gevrek'in gidişi Malatya'nın menfaatineyse bir dakika dahi durması hata; ancak farklı argümanlar ile bunun gerçekleşmesi de beklenemez. Yanlışları kabul edip özrünü dileyen Başkan Gevrek, kısa zamandaki icraatlarıyla bir fırsatı daha fazlasıyla hak ediyor. Her şartta camianın kenetlenip, ayağa kalkış için eksiklerde ve hatalarda bir olması lazım....

Selam ve dua ile
Fiemanillah