dore okulları
Malatya
19 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.59
  • EURO
    34.85
  • ALTIN
    2499.9
  • BIST
    9669.88
  • BTC
    64551.35$

Harç bitti, yapı paydos...

05 Ekim 2022, Çarşamba 09:24
Harç bitti, yapı paydos...


 

 “Harç bitti, yapı paydos” tabirinin nereden çıktığını hiç düşündünüz mü?
Dilerseniz bu tabirin nereden geldiğini sizlere anlatayım:

Taşçılığa, duvarcılığa ne zaman başladığını kendi bile hatırlamıyordu. Çocukluk anılarında hep taşlar, tuğlalar, duvarlar ve yapılar vardı. Anası onu doğururken öldüğü için, kulağındaki iz bırakan sesler; çekiçlerin, keskilerin taşlarda çıkardığı sesler olmuştu.
Kendi gibi anasız büyüyen babası büyütmüştü onu. Adını Mimar Sinan gibi yetenekli olsun diye de Sinan koymuştu.

İyi bir taş ustası olan babası, inşaatlara Sinan’ı da götürerek onun iyi bir taş ustası olmasını sağlamaya çalışıyordu.

Çocukluğunu yaşamadan, oyunlardan önce taşlarla tanışan küçük Sinan, babasının yanında mesleğin tüm inceliklerini öğreniyor ve her geçen gün eli bu işe daha yatkın hale geliyordu.

 Yaşıtları okula başlarken o okula gidemedi, hatta gitmeyi bile düşünemedi. 
 Bir süre sonra babası ölünce taşlardan ve harçlardan başka kimsesi kalmamıştı. Artık bu ikiliye daha büyük bir aşkla sarılmıştı. Getir götür işlerinden sonra on beşine geldiğinde adından söz ettiren bir usta olmuştu artık.

Taşlarla öyle bir birlikteliği vardı ki taşlardaki soğukluk ve sertlik ona da geçmişti. 
Evlendi. Mutlu olamadı. Ayrıldı...

Kırklı yaşlarda ünü tüm ülkeye yayılmıştı. Büyük mimarlar, onunla çalışmak istiyor, onun hünerli ellerinden çıkan sanat eserleriyle isim yapmak istiyorlardı. Fakat insanlar onu o kadar takdir ediyorlardı ki kimse mimardan bahsetmez, Sinan Ustanın eserinden bahsederlerdi. İşinde hiç şakası yoktu, sert huyundan dolayı yanında yetişen ustalar ona korkuyla karışık bir saygı duyarlardı.

Altmış yaşına geldiğinde duvarcıların piri sayılıyordu. Köprüler yaptı, üzerinden geçen insanları, hayvanları özellikle de çocukları görünce çok mutlu oluyordu.
Ağrılarının dayanılmaz olduğu bir gün, çıraklarından biri doktora götürdü. Yapılan tetkikler sonucu böbreklerinde taş olduğu söylendi. Bunu duyan Sinan Usta çok nadir attığı kahkahalardan birini attı:

“Doktor, benim böbreğimde taş olmayacaktı da ne olacaktı?"

Geçen yıllar sağlığından çok şeyler götürmüştü. 
Yetmiş beş yaşına geldiğinde, ağır işte çalışacak, çekiç sallayacak takati kalmamıştı.
Gün geldi döşeğe serildi. Kalkacak hali yoktu. Kimsesi de olmadığı için bakacak kimsesi de yoktu. Ama yetiştirdiği ustalar onu yalnız bırakmıyorlardı. Getirilen doktorlar çok yaşamaz, bir kaç günlük ömrü var diyerek çekip gitmişlerdi...

Ama enteresan bir şey oldu. Sinan Usta bir türlü ölmüyordu. Hiç durmadan
“Taş getir, tuğla ver, harç koy!.. Taş getir, tuğla ver, harç koy” diye sayıklıyordu.
Üç gün, beş gün, on beş gün, bir ay geçti usta bir türlü ölmedi, hala aynı şekilde sayıklıyordu.

“Taş getir, tuğla ver, harç koy”

Gözleri kapalıydı, ama sesi hala eski sertliğindeydi.
Doktorlar şaşırıp kalıyorlardı...
Sinan Ustanın yetiştirdiği ustalardan biri olan Zeki Usta, hastalığını duyunca kalkıp ziyaretine gelmişti. Ustasının başına geldiğinde o hala durmadan aynı sözleri tekrar ediyordu. 

Sesi iyice kısılmıştı.

“Taş getir, tuğla ver, harç koy”
Etrafındakilerden biri Zeki Ustaya, bir türlü ölemiyor zavallı, çok sıkıntı çekiyor, dedi.
Zeki Usta, “böyle sayıkladıkça hiç ölemez” deyince etrafındakiler şaşırmıştı. 
Zeki Usta, ağır ağır ayağa kalktı, gözlerinden sicim gibi yaşlar dökülürken ustasının kulağına eğilip seslendi;

“Koca ustam, Sinan Ustam, harç bitti, yapı paydoooos”

O anda, enteresan bir şey oldu. Sinan Ustanın sesi soluğu kesildi. Artık paydos etmişti, hem de bir daha iş başı yapmamak üzere...

Selam olsun Malatya’mın güzel insanlarına…