dore okulları
Malatya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.56
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2330.7
  • BIST
    9079.97
  • BTC
    70852.57$

Hayat kısa bir süreden daha mı uzun?

29 Mayıs 2022, Pazar 12:33
Hayat kısa bir süreden daha mı uzun?




Bir tüccar yolculuğu sırasında içinde 80 bin dolar olan çantayı kaybeder. Yoldan geçen bir marangoz tüccarın çantasını bulur. Marangoz çantayı bulduğunu kimseye söylemez ve bu kadar çok parayı sahibinin arayacağını düşünür.

Bir kaç gün sonra Pazar ayinine katılmak için marangoz kiliseye gider. Rahip Pazar vaazının sonunda “Frankfurt'a giden bir tüccarın 80 bin dolar kaybettiğini ve bulanın tüccar tarafından 1000 dolar ile ödüllendirileceğini” duyurur.



Marangoz parayı getirir ve Rahibe teslim eder. Tüccara haber verilir. Tüccar gelir ve çantayı alır. Ancak parayı bulana vadetmiş olduğu 1000 doları ödemeyi reddeder. Marangoz tüccara sözünü tutmasını ister. Açgözlü tüccar, vaat ettiği parayı vermemek için cüzdanında  80 değil 90 bin dolar olduğunu ve dolayısıyla Marangozun çantadan para çaldığını iddia ederek baskın çıkmaya kalkar.

Rahip marangoz için ayağa kalkar ve:

-“Marangozu çok iyi tanıyorum. O dürüst bir adamdır. Böyle bir şey asla yapmaz” der. Tartışma şiddetlenir. Rahip, tüccarı ve marangozu Frankfurt mahkemesine götürür.

Hâkim süreci başlatır. Tüccara, İncil'e elini koyarak “90 bin dolar kaybettiğine dair” yemin etmesini söyler. Tüccar tereddüt etmeden elini İncil'e koyar ve yemin eder.

Yargıç, marangoza da “80 bin dolar bulduğuna dair” yemin etmesini söyler. 

Marangoz da elini İncil'e basarak yemin eder. Herkes merakla hâkimin kararını beklemektedir. Hâkim her şeyin gün gibi apaçık olduğunu belirterek tespitini ve kararını açıklar.

-"Marangoz 80 bin dolar buldu. Tüccar ise 90 bin dolar kaybetti. Yani marangozun bulduğu çanta tüccarın değil. Dolayısıyla marangozun bulduğu para, sahibi çıkmadığına göre marangozun kendisine kalır. Tüccar ise kaybettiği 90 bin dolarını aramaya devam edebilir" diye karar verir.

Dürüst bir marangozun haklarını reddeden ve sözünü inkar eden, hatta onu hırsızlıkla suçlayarak iftira eden cimri bir tüccar adil bir yargıç tarafından cezalandırılmıştır. Şüphesiz ki hukukçularımız daha iyi bilirler; bu olayın hukuk tarihine geçtiği söylenir.



Adalet topaldır, ağır yürür. Fakat gideceği yere er geç varır. 

Adaleti hep adliyeden beklememek, kadıya, hâkime kadar götürmeden herkesin kendi hakkına razı olması da toplumda çok şeyi güzelleştirir. 

Musa Efendi’nin, sonradan Müslüman olmuş Ermeni bir komşusu varmış. Bir gün kendisine İslâm dinini seçme nedeni sorulduğunda şöyle cevap vermiş: 

-“Acıbadem’de ,  Molla Rebî adında bir tarla komşum vardı. Ticaretteki güzel ahlâk ve örnek olacak güzel davranışı; benim İslâm dinini seçmeme vesile oldu. Molla, süt satarak geçimini sağlayan biriydi. Bir akşam vakti bize geldi ve: “Buyurun bu süt sizin” dedi. Şaşırdım! “Nasıl olur, ben sizden süt istemedim ki” dedim. Güzel ahlâk abidesi zarif insan: 

-“Ben hayvanlarımı otlatırken, birinin bahçenize girip otladığını sonradan fark ettim. Yediği ot bahçenizin, dolayısıyla sağılan sütte sizin hakkınız var. Ayrıca; Yediği otun vücuttaki varlığı tükenene   kadar verdiği sütü de getireceğim” dedi. Ben, “lafı mı olur komşum, yediği ot değil mi helâl olsun” dediysem de, Molla kabul etmedi “o süt sizin hakkınız” dedi. 

    Çok ince düşünen, takva sahibi o Mübarek insanın bu davranışı; beni ziyâdesiyle etkiledi, gözlerimdeki gaflet perdesinin açılmasına ve hidayet güneşinin içime doğmasına vesile oldu. Kendi kendime: “böyle yüce bir ahlâka sahip insanın yaşadığı dinin; muhakkak ki, en mükemmel din” olduğuna kanaat getirdim, hiç tereddüt etmeden kelime-i şahadet getirerek Müslüman oldum.



İş polise, adliyeye düştüğünde oralardaki adalet sizin gönlünüzdeki ile denk gelmeyebilir. Uygulayıcıların, görevlilerin kanun çerçevesindeki kararlarına kalıyor. 

Görevliler görevlerini elbette hukukun sınırları içinde yapacaklardır. Ancak görevlerini yaparken verdikleri karar, toplumun “adaleti kendilerinin karşılamasına” ihtiyaç duyurmayacak kadar titiz ve ince olmalı.

Bundan yıllar evvel yaşanmış bir olayın kamera görüntüleri halen gözümün önündedir:

Bir adam boşandığı eşini sokak ortasında bıçaklayıp yere yatırmıştı. Kendisi de yanına oturup elindeki bıçağı ara ara karısının vücuduna saplıyordu. Az ilerisinde güvenlik önlemi almış olan polis sadece seyretti. Bu seyrediş yaklaşık yarım saat sürmüştü. Bu arada karısının öldüğünden emin olan adam teslim olunca polis adamı alıp kadını da ambulansa koymuştu. Polisin savunması enteresandı: “Bizim o adamı vurmaya yetkimiz yoktu. Vursaydık biz yargılanırdık”

Sosyal medyada troller tarafından içişleri bakanına müthiş bir saldırı ve nefret pompalanması var. Sebebini anlayabiliyorum. Polisin yetkilerini artıran olaylar karşısında hızlı karar verme yeteneğini geliştiren, olay olmadan önce olaya engel olan bir sistem oturttu. Bu da gerek bu tür sosyal olaylarda gerekse terör olaylarında çok etkili oldu. Sayın Bakan’a sosyal medyada saldıranların olayların bitmemesini isteyenler ve bu tür olaylardan nemalananlar olduğu kesin. 

Hayatın parantezi elbet bir gün kapanacaktır. Kapanan parantezin nasıl ve neden olduğu önemlidir. Sonu ölüm bile olsa yaptığımız seçimler kaybettiğimiz değerlerin çok üstünde olmalıdır.

Bir hikâye anlatılır:

Bir kral bir dervişi hapse attırır.

Dervişi ziyarete giden arkadaşı: 

-“Gerçeği söylemek tek sana mı kalmıştı!  Söylemesen ne zararın olurdu?” dedi. Derviş: 

-“İnancım ve gerçekler, benim tek seçeneğimdir.  Yanlış bir şey söyleyemem. Ve bu hapis çok kısa sürecek”

Birileri krala gidip dervişin söylediklerini anlatır. Kral kızar: 

-“Gidin o dervişe söyleyin, kısa bir süre değil, ölene kadar hapiste kalacak”

Dervişe kralın sözünü aktardıklarında derviş gülerek: 

-“Gidin o krala söyleyin. Hayat kısa bir süreden daha mı uzundur?” der.

Kısa sürenizde mutlu ve sağlıcakla kalınız.

Ersoy Baba
[email protected]