Hemşireler Günü / Adaşım Şükran'ın Lokumu
12 Mayıs 2025, Pazartesi 14:59Hemşireler Gününü kutluyor ve bu vesileyle eşim Şükran Gülşen’in “Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Mezunları Derneği ile Türk Hemşireler Derneği İzmir Şubesinin müştereken düzenlediği “Hemşirelik Anıları” yarışmasında dereceye girerek kitapta yer alan “Adaşım Şükran’ın Lokumu” anısını paylaşıyorum.
ADAŞIM ŞÜKRAN’IN LOKUMU
Diğer servislerin aksine, genellikle sevinç ve mutlulukların yaşandığı serviste görev yapıyor olduğum için kendimi şanslı görüyordum. Onlarla birlikte ben de aynı sevinci yaşasam da, bazen sevinçlerin altında yatan üzücü olaylara da tanık oluyordum tabi.
Kırkbeş yıl önce, Ankara Doğumevi Sağlık Kolejinden ebe hemşire olarak mezun olunca, aynı doğumevinde göreve başladığımın ilk yıllarıydı. Mesleğe yeni atanmanın heyecan ve çalışma azmimin doruklarında gecemi gündüze katıyordum. Zaten doğum salonunun yoğun yükünü sınırlı sayıdaki personelle başka türlü kaldırmamız da olası değildi. Sanki Ankara’nın doğum yapacak olan tüm kadınları bizim doğumhaneye yığılırdı. Sancı çekenlerin bağırışları arasında bir doğum masasından diğerine koşuşturur, nadiren de olsa yetişemediklerimiz kendi kendine doğururdu.
O zamanlar ultrason cihazı olmadığı için bebeğin cinsiyeti ancak doğduktan sonra öğrenilirdi. Doğum muştusu anne ve babasına verilirken: “Gözünüz aydın. Nurtopu gibi bir kızınız oldu” ya da “Nurtopu gibi bir oğlunuz oldu” denirdi.
Hastane Başhekimi ve aynı zamanda okul müdürümüz olan Dr. Ziya Durmuş’un öğrencileri olarak aldığımız başarılı eğitimin gereğini; Bebeklerin sağlıklı olarak yaşama gözlerini açması, annenin de problemsiz olarak normal doğumu gerçekleştirmesi için, doktoru aratmayacak şekilde uyguluyorduk. Doğan her bebekle sanki biz de yeniden doğuyor, annenin sevincini bizler de yaşıyorduk.
Ayşe Hanımı da doğum salonunda gece nöbetindeyken tanıdım. Beyaz tenli, kumral dalgalı saçları olan güler yüzlü bir hanımdı. Sancıları yavaş yavaş başlayınca yüzündeki gülcükleri de kayboldu. Üçüncü çocuğunu doğuracak olmasına karşın, korkusu her halinden belli oluyordu. Biraz çekingen ve tedirgin duruyordu. Onu rahatlatıcı sözlerle korkusunu gidermeye çalışırken, Ayşe Hanım korkusunun asıl nedenini söyleyiverdi:
-Şükran Ebe Hanım. Bundan öncekiler kız. Ya bu da kız doğarsa! Kocamın yüzüne nasıl bakarım. Çok heveslendi bu kez oğlan olacak diye, deyince her şey anlaşıldı.
-Evlat evlattır. Kız, oğlan ayrımı yapmak yanlıştır. Allah hayırlı evlat versin. Hayırsız olduktan sonra oğlan olmuş ne fayda? Hem doğacak çocuğun cinsiyetini belirlemek senin elinde değil ki. Babanın kromozomları belirliyor bebeğin cinsiyetini. Eğer bunda illa bir suçlu aranacaksa, kocan kendini sorgulamalı. Bırak oğlanı hiç çocuk sahibi olamayan çiftler de var. Her gün hastaneye bu nedenle kaç aile geliyor biliyor musun? Tedavi olalım, bizim de bir bebeğimiz olsun diye can atıyorlar. Onların durumunu görüp şükretmeli kocan. Neyse şimdi düşünme bunları, rahat ol. Salimen kurtul, bebeğinde sağlıklı, eli ayağı düzgün dünyaya gelsin. Bundan daha güzel bir mutluluk olur mu? Diyerek endişelerini gidermeye çalıştım. Bu sözlerimin Ayşe’ye teselli olduğu, ona güç verdiği, teşekkür edercesine sevgiyle boynuma sarılışından belliydi. Bakışlarındaki korkulu ifade kaybolmuş, gamzeli yanaklarına tekrar mutluluk gülücüğü oturmuştu.
Bir saat sonra Ayşe’nin sancıları sıklaşmıştı. Ama diğer sancı çeken hanımlar gibi bağırmıyor, yalnızca oflayıp dişini sıkmakla yetiniyordu.
Çok geçmeden Ayşe’yi doğum masasına aldığımda sanki sorgulayan gözlerle bakıyor, yine de “oğlun oldu” dememi bekler gibiydi.
Doğumu yaklaşık yarım saat kadar sürmüş, normal geçen doğumun sonunda tombulca bir kız çocuğu dünyaya gözlerini açmış, “Merhaba, ben geldim” dercesine ciyak ciyak bağırmıştı.
-Gözün aydın. Çok güzel, çok tatlı, bir kızın oldu. Allah analı babalı büyütsün. Uzun ömürlü olsun, dediğimde her ne kadar Ayşe Hanım’ın yüzündeki tebessüm kaybolsa da:
-Sağ ol Şükran Ebe Hanım. Eline sağlık, diye memnuniyetini ifade etmişti.
Bebeğin cinsiyetini Ayşe’ye söylemem zor olmamıştı ama dışarıda bekleyen kocası ne tepki verecekti? Doğrusu çok merak ediyordum. Haberi ulaştırmak için giden doğumhane personelinin dönüşünü merakla bekledim.
Personel çok geçmeden dönünce, hemen yanına giderek yavaşça kocasının ne tepki verdiğini sordum:
-Sorma Ebe Hanım. Hiçbir şey söylemeden, teşekkür bile etmeden, memnun olmamış tavırlar içinde arkasına bile dönüp bakmadan çekip gitti, deyince öfkem sanki tüm doğum salonunu sarmış, yüreğim kabarmıştı.
Bebeğin ayak izini alıp, boyunu ve kilosunu ölçtükten sonra gerekli kayıtlarını işleyip personele, Ayşe’yi ve bebeği servise yatırmalarını söylemiştim.
Çok geçmeden tekrar yanıma gelen personelin:
-Ayşe Hanım’ın kirlenen geceliğini değiştirmem gerekiyor. Bu haliyle yatağa alamam ama ne yedek pijaması, ne de çamaşırı var, deyince bir kez daha moralim bozulmuş, öfkem iyiden iyiye kabarmıştı. “Nasıl baba bu? Eşinin ihtiyaçlarını düşünmüyor mu? Evladını merak etmiyor mu? Nasıl çekip gider? Aile sorumluluğunu hissetmiyor mu?” diye söylenip; “bekle beni” diyerek hemşire lojmanın yolunu tutmuştum.
Dolabımdan hiç giymediğim gecelik ve iç çamaşırlarımdan aldığım gibi tekrar doğumhaneye geldiğimde Personel, Ayşe Hanımı sedyeye almış beni bekliyordu.
Elimdekileri sedyenin üzerine koyduğumda, Ayşe Hanım’ın o gülen gözlerinin buğulandığını ve minnet duygusuyla kabaran gözyaşlarının yanaklarından süzüldüğü görünce ben de çok duygulanmıştım.
-Sen benim ablam sayılırsın. Bu mutlu gününde hiçbir şeye üzülme, sıkma canını. Bebeğini al koynuna, kokla yavrunu. Yat uyu. Dinlen. Sabah serviste ziyaret ederim seni, diyerek avuntu vermiştim. O da:
-Şükran Ebe Hanım, çok teşekkür ederim. Bu iyiliğinizi unutamam. Allah razı olsun senden, diyerek yanaklarından süzülen yaşları silmiş ve personel onu servise götürmüştü.
O gece nöbetim çok yoğun geçmişti. Yedi bebek dünyaya merhaba demiş, sabah olduğunda ayakta duracak halim kalmamıştı. Kendimi yatağa zor atabilmiş ve hemen uykuya dalmıştım.
İkindi vakti ancak gözümü açabilmiştim. “Ayşe Hanım taburcu olmuştur, bu saate kadar kalmaz diye” düşünmüş ama yine de merak ederek hemen giyinip doğum servisine gitmiştim. Onu yatağında bebeğini emzirirken görünce sanki benliğimi bir sevinç dalgası sarmıştı. O da beni karşısında görünce çok sevinmiş, gamzeli yanağına yine en güzel gülücükler konuvermişti.
Kendisi de, bebek de çok iyi görünüyordu. Taburcu edilmiş olan Ayşe Hanım, beyinin gelip götürmesini bekliyordu. Beyinin o saate kadar gelmemiş olmasına üzülüyor olsa da belli etmemeye çalışıyordu. “Galiba Yalçın’ın işleri çok yoğun, izin de alamadı. Mesai çıkışı gelir belki” diye umutlanıyordu. Beyinin geceki davranışını aklıma geldikçe, belkilere umut bağlamak iyimserlik olur düşüncesiyle, onu hastaneye çağırmaya karar vermiştim.
Ayaküstü bir süre daha sohbet etmiş ve “Gece nöbetine kadar biraz daha dinleneyim” diyerek Ayşe Hanım’la vedalaşmıştım. Doğruca santral memurunun yanına giderek, Ayşe Hanım’ın sevk kâğıdından öğrendiğim eşinin çalıştığı kurumu aramasını istemiştim. Çok geçmeden telefon bağlanmış ve telefona çıkan görevliye de; “ Yalçın Bey’in hanımı taburcu oldu, hemen hastaneye gelip taburcu işlemlerini yaptırıp, hanımını ve bebeğini götürmesi gerektiğini” söyledim.
Biraz birşeyler yiyerek nöbet saatine kadar dinlenmek için odama çıktım. Bir babanın, kız oldu diye eşini ve bebeğini görmek istememesinin ne kadar yersiz ve cahilce bir davranış olduğunu düşünerek tekrar uykuya daldım.
Gece nöbete giderken tekrar servise uğradığımda beyinin geç vakit te olsa gelip Ayşe Hanımı eve götürdüğünü öğrenmiştim.
Aradan tam bir hafta geçmişti ki, ziyaretçim olduğu haberi gelince meraklanmıştım. Acaba memleketten biri mi gelmişti. Bekleme salonuna indiğimde Ayşe Hanım’ı bebeği ve eşiyle birlikte karşımda görünce doğrusu çok şaşırmıştım.
Ayşe Hanım ile abla kardeş gibi birbirimize sarılmış, bebeğini kucağıma alıp sevmiş ve pembe yanaklarından öpmüştüm. O sırada Ayşe Hanım:
- Senin gibi iyi kalpli, insancıl ve fedakâr bir evlat olsun diye ismini Şükran koyduk, deyince sanki dünyalar benim olmuştu. Ayşe Hanım’ın beyi de elindeki paketleri uzatarak:
-Ebe Hanım. Herşey için çok teşekkür ederiz. Doğum gecesi gösterdiğim yanlış davranışım için, sizden de özür dilerim. Ayşe, söylediklerinizi bana anlattı. Lütfen bunları kabul edin, demişti.
-Hiçbir karşılık beklemeden yaptıklarım için beni mahcup ediyorsunuz. Niçin zahmet ettiniz. Bebeğe ismimi vererek en güzel hediyeyi verdiniz bana. Asıl ben teşekkür ederim, diyerek mutlu olmuştum.
Bir süre daha sohbet ettikten sonra vedalaşıp ayrılınca getirdikleri gecelik paketini dolabıma koymuş, bebeğin lokumunu da tüm servistekilere “Adaşım Şükran’ın lokumu” diye sevinçle dağıtmıştım.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.