dore okulları
Malatya
27 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2438.6
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63098.151$

İSTANBUL SEÇİMLERİNE DAİR…

19 Temmuz 2019, Cuma 15:24

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri malum olduğu üzere, 2 defa yapıldı. İlk seçimde bazı şaibe ve sıkıntıların varlığı nedeniyle, tekrarlanan seçimde -bende dâhil birçok kişi- Ak Parti Adayı Binali Yıldırım'ın ufak bir farkla seçimi kazanacağını tahmin ediyorduk. Zira CHP adayının elle tutulur; ne bir vaadi ne bir projesi ne de vizyonu vardı. Fakat seçim bittiğinde hiç kimsenin aklına gelmeyecek kadar büyük bir farkla CHP adayı kazandı seçimi. Seçimin sonucuna etki eden faktörleri saymak istesek hemen hemen herkesin aklına onlarca fikir gelir. Bunlar içerisinde kamu kurumlarının etkisi azımsanmayacak kadar fazla. Özellikle halk ile iç içe olan kurumların başlarındaki yöneticilerin ehliyetsiz ve liyakatsiz olmalarının yanında birde yeteneksiz olmaları milleti iyice küstürüyor. Kurum amirleri bizzat hükümete bağlı çalışıyorlar ve yaptıkları her hata iktidara yansıyor. Bugün Malatya özelinde Kamu Kurumlarının durumunu ve seçime etkilerini yazmaya çalışacağım. Malatya özelinde yazdıklarımın yüz katını düşünürseniz, İstanbul'a dair daha anlamlı bir sonuç elde edebilirsiniz. “İstanbul olunca kesin ehliyetli/liyakatli insanlar atarlar” diye düşünmeyin. O tür insanları orada da atamıyorlar. Olurda hasbelkader atanan birisi varsa, O da aşağıda yazacağım bazı sebeplerle görevini yürütemez hale geliyor.

 İşkur

Kısa adı İşkur olan Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü, ülkemizin resmi istihdam kurumu olarak çalışmalar yürütüyor. Özellikle belirli zamanlar yurtdışına işçi veya diğer tabirle gurbetçi gönderdiği zamanlar ismini fazlasıyla duyurmuş bir kurum. Kamu kurumlarının işçi alımları bu kurum vasıtasıyla yapılmakta. Son zamanlarda istihdam kurumu olmanın ötesinde birçok rol verilmiş durumda. Eğitimler, Toplum Yararına Projeler, Sosyal Çalışma Projeleri, Staj vb. birçok proje ile görev yelpazesi oldukça genişleyen kurumun görünürde sağladığı en büyük girdi, geçici iş bulma ile işsizlik rakamlarını aşağı çekmek. Bunun dışında ciddi manada büyük işler yaptığını söylemek mümkün değil. Öyle bazı uygulamaları var ki trilyonlarca lira harcandığı halde, ortaya çıkan olumlu bir sonuç olmuyor. Özellikle TYP gibi uygulamalarda yapılan haksızlıklar, siyasi referans olayları, bir kişiyi kazanırken beş kişiyi kaybetmeye sebep oluyor. Malatya İşkur muhtemelen Türkiye'de ki en kötü örnekliklerden birisidir. Eğitim başvuruları, TYP başvuruları, kamuya ve özel sektöre işçi alımları vs. tamamı tek bir kişi eliyle yürütülüyor. Muhtemelen bu kişi bütün bu işlerden tek sorumlu. Kurumun Müdürü olacak kişinin ehliyet ya da liyakat gibi bir derdi yok. Sırtını siyasi iradeye yaslamış, görevini yürütüyor. Ehliyet/liyakat dediğiniz şey ayaklar altında bu kurumda. İşsizliğin başını alıp gittiği memlekette istihdam kurumunun hali içler acısı. Sadece Malatya'ya bakınca; yaşanan olaylar, adam kayırmacalar, perde arkasında dönen dolaplar, kişiye özel ilanları gördükçe siyasi iradenin notunu daha iyi verebiliyorsunuz. İnsanın midesini bulandıran işler var bazen. Özellikle genç işsizlerin umudunu yitirmesine sebebiyet veren kurumların başında geliyor İşkur. Hal böyle olunca bunun neticesinde zararı gören siyasi irade oluyor. Siyaseti sorarsanız onların bu kurumu düzeltmek bir tarafa daha çok bozmaya yönelik çabalarını hayretle ve üzüntüyle izliyorum. İstanbul gibi bir metropolde işsiz gezen gençlerin sayısını düşünün, sonra istihdam kurumun halini düşünün ve seçimi yorumlayın.

 Adliye

Adliyeler ülkemizde hukukun tesis edildiği kurumlardır. Adliyelerde görev yapan hakim ve savcı ile diğer idari personel ve yardımcı personelin tamamının yerleştirme işlemleri mülakatla yapılmakta. Mülakat dediğiniz şey eğer adil ve hakkaniyetli olursa buna diyecek söz bulunmaz. Ama o kadar çok şey duyuyoruz ki, duyduğumuz şeylerden utanıyoruz. Belli başlı insanların yakınları dışında ne yaparsanız yapın önemli bir koltuk elde edebilme şansınız yok. Tabir yerindeyse ağzınızla kuş tutsanız, bütün sınavlardan birinci olsanız yine sonuç aynı. Bu işte siyasette o kadar etkili değil. Belli başlı bir kesim etkili. Adaleti dağıtacak insanları, adaletsiz bir mekanizma ile seçerseniz, neticesinde oturur yanlışları izlemekle yetinirsiniz. Kimsesi olmayan garip Anadolu insanı işte bu sebeple FETÖ vb. oluşumların tezgâhına düşüyor. Kimsesiz bir insan ülkenin en başarılı insanı dahi olsa, sahiplenen olmayınca bir şey olamıyor. Bu durumda FETÖ gibi örgütler bu insanları sahiplenip, kendi emelleri uğruna kullanabiliyorlar. Daha önce CHP veya sol kesimin düştüğü hataya şimdiki yöneticilerde düşmüş durumda. Tam anlamıyla bir adaletsizlik söz konusu. İçlerinde elbette çok kaliteli insanlarda var ama neticede işe alınırken yine birilerinin referansı ile alınıyorlar. Sistemi daha adil yapmak çok mu zor bilmiyorum ama çalışmaların bir an önce yapılması gerekiyor. Adliye içinde hakikaten çok değerli ve adalete saygısı olan yöneticiler var. Özellikle mevcut Adalet Bakanı, bu sistemin değiştirilebilmesi açısından tam isabetli bir tercih. O'nun bu konuda daha rahat bırakılması gerekiyor. Aksi halde insanların adalet kurumuna olan güvenleri zedelenmeye başlıyor. Bu durum en çok hükümete zarar veriyor. Yapılan mülakatlarda haksız yere elenen insanlar bırakın oy vermeyi, bazen düşmanca tavır sergileyebiliyorlar. Ak Parti için canını verebilecek durumda iken, sırf haksız yere yakınları sınavlardan elendi diye oy vermeyen tonla insan tanıyorum.

 Tarım

Ak Parti iktidar süresi boyunca bütün konularda ilerleme kaydetti. İki kurum bunun haricinde. Bunlardan birisi eğitim, diğeri tarım. Bu konuda toplumun tamamı hem fikir. Daha önce eğitimle ilgili yazı yazmıştım. Eğitimin hali zaten içler acısı. Hiçbir kıstasa bakmayıp sadece okul müdürlerine bakarsanız zaten ne dediğimi anlamış olursunuz. Alakasız okula alakasız bölümden mezun okul müdürleri var. Maalesef Ak Parti iktidarları boyunca her açıdan ilerleme kaydetsek de eğitim ve tarım alanında gerileme kaydettik. Eğitimde fiziki olarak çok büyük aşama kaydettiğimiz gerçek. Çok lüks okullar ve çok lüks eğitim araçları mevcut. Bunun yanında ücretsiz dağıtılan kitap vs. de var. Fakat eğitimde kalite yok. İyi adam yetişmiyor. Bunun aynısını tarım içinde söyleyebiliriz. Malatya'mız bir tarım şehri, tarımla ilgili hangi kurum ne yaptı? Malatya tarımsal üretim ve verimi arttırmaya yönelik ne yapıldı bu şehirde? Birkaç göstermelik sempozyum, konferans, eğitim vs. dışında! Çiftçinin ürettiği malın kıymetini takdir edecek bir mekanizma bile yok. Serbest piyasada fiyatı belli başlı birkaç kişi belirliyor. Çiftçi mal çok olunca da zarar ediyor, az olunca da zarar ediyor. Zira devlet denen mekanizma kayısı fiyatı için kılını bile kıpırdatmıyor. Yıllarca Ak Partiden vekiller, belediye başkanları seçen bu millet bunu hak etmiyor.

 Diyanet

Halk ile iç içe olan kurumların başında Diyanet geliyor. Her mahallede bir cami hatta birkaç tane bulmak mümkün. Bu camilerin halka yansıması nasıl, cemaat sayıları ne kadar diye bir soru sorarsak, alacağımız cevap cidden üzücü olur. Bu durum Diyanet teşkilatının yapısıyla alakalı bir şey. İmam alırken bile referans arayan bir kurumdan bahsediyoruz. Bulunduğu mahalle sakinlerini ailece camide ağırlayabilen ya da bu tür projesi olan imam var mıdır diye kendimce bir araştırma yapmıştım. Malatya'da sadece bir camide bu tür bir uygulama var. Geriye kalanların cemaat diye bir dertleri var mı bilmiyorum. Tabi hakikaten mesleğini hakkını verenleri de istisna tutuyorum. Elbette çok kaliteli imamlarımız var. Onlar bu yazımdan münezzehtir. Fakat büyük bir kısmı sadece namaz kıldırma görevlisi olarak görev yapıyorlar. Müftülere bakıyorsunuz çok azı hariç aynı. İçinde siyasetin zoruyla müftü olanlar var. Haram olan maaş promosyon paralarını makam aracı almak için personelden geri isteyen müftümüz var. Sosyal medyadan yaptığı her paylaşımı personeline talimat vererek paylaştıran var. Açın bakın şeceresine Ak Parti'li bilmem kimin kardeşi çıkıyor. Çok cevval imamlar merkezi yerler için açılan sınavlara başvuru yaptıklarında kişinin; bilgisine, ilmine, kıraatına değil amiri ile olan ilişkisine bakıyorlar. İmam çalıştığı müftü ile en ufak bi sorun yaşamışsa, isterse allame-i cihan olsun sınavdan kalıyor. Bunun onlarca örneği var. Sonra Cuma Hutbesinde çıkıp “Allah adaleti emrediyor” diyorlar. Ama maalesef kendileri dahi adil olmadıkları için halk üzerinde bir etkisi olmuyor. Giden il müftüsü adeta arkasında bir enkaz bıraktı. Yeni gelen müftü altında kalır mı, çıkar mı bilemem. Fakat içler acısı bir hali var diyanetin. Oturup konuştuğunuz zaman söyledikleri şey, “Diyanet özerk olmadıkça düzelmez.” oluyor. Elbette bu konuda haklı olduklarını belirteyim. Fakat özerk olmadan da çok güzel işler yapanlar var. Çok güzel örnekler var. Yeter ki insanda inanç ve iman olsun.

 Sosyal Politikalar

Ak Partinin belki de en büyük yanlışlar yaptığı konu sosyal politika alanı. Son yıllarda özellikle aile ile ilgili konularda çok büyük yanlışlar olduğunu herkes biliyor. Kadına şiddetten yola çıkılarak oluşturulan politikaların tamamı iflas etmiş durumda. Uygulanan politikalar bırakın kadına şiddeti önlemeyi tam tersine şiddeti arttırmış durumda. İstanbul Sözleşmesi adı bilinen uluslararası bir sözleşme var ki, tek amacı İslami aile yapısını kökten yok etmek! Sözleşmenin taraflarından birisi Türkiye. Sözleşme FETÖ'nün devlet içinde devlet olduğu, en güçlü olduğu ve devleti bizzat yönettiği 2011 yılında zaman hazırlanmış. Dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tamamıyla FETÖ'nün kontrolündeydi. O dönemde bu Bakanlıkta görev yapan üst düzey bürokratların çoğu şimdilerde; ya firari, ya ihraç ya da cezaevinde. Buna rağmen Ak Parti sözleşmenin yılmaz savunucusu. Gazeteci Abdurrahman Dilipak bu konuda, “ezanın Türkçe okunmasını nasıl ki bu millet unutmuyorsa, İstanbul Sözleşmesini de unutmayacaktır!” uyarısında bulunuyor. Sözleşmenin dayatmalarından dolayı mağdur olan binlerce aile var. Aile nerede ise bitti bitecek. Ortalıkta “onur yürüyüşü” diye bir isim bulup, her türlü onursuzluk ve ahlaksızlığı yapanlar gücünü bu sözleşmeden alıyor. Bütün bunlara rağmen İslami görünümlü ak Parti'nin bu sözleşmede ısrarcı olmasını anlamakta zorluk çekiyoruz. 

 Emniyet/Güvenlik

Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) henüz tam olarak paralel devlet olmadığı zamanlarda sokaklar belirli gurupların denetimindeydi. Haraç/mezat işleri hep bu guruplar tarafından yürütülürdü. Tabi bu gurupların devlet içinde hatırı sayılır kişilerle bağları vardı. Özellikle derin devlet denilen oluşum sürekli bu gurupları kullandı. FETÖ sokakları bu kişilerden temizleyip, çoğunu tasfiye edince haraç/mezat işlerini bizzat kendisi yürütmeye başladı. Himmet adı altında bazen gönüllü bazen zorunlu olarak insanlardan bağış/haraç topladı. Haracın bir ismi ya da yöntemi yoktu. Elli farklı yöntem ile haraç topladı FETÖ yıllarca. İstenilen haracı/bağışı vermeyenlere ise dört koldan saldırı da bulundu. Birçok insan bu süreçte çok büyük zararlar gördü. FETÖ tasfiye olduktan sonra bu defa sokaklar kontrolsüz gurupların eline kaldı. Emniyet içinde bazı gurupların bunu bilerek engellemediğini düşünüyorum. Sokaklar her türlü ahlaksızlık, hırsızlık, kapkaç ve haraç çetelerinin ellerine düşmüş durumda. Malatya gibi bir şehirde bile duyduklarımıza inanamıyoruz bazen. Meğer bizim bilemediğimiz neler var neler? Asayiş konusunda hızlı bir şekilde 90'lı yıllara bir dönüş söz konusu. Asayişteki aşırı başıbozukluk haliyle seçim sonuçlarına da etki ediyor. 

 İstanbul Seçimlerinde Malatya Vekillerinin Performansı

Malatya ve bölgenin diğer illerinin vekilleri İstanbul seçimlerinde, takip edebildiğim kadarıyla iyi bir performans sergilediler. Kendi illerindeki seçimler için harcadıkları efordan daha fazlasını harcadılar. Hatta ben bu durumdan dolayı Binali Yıldırım'ın seçimi kazanacağını düşündüm. Fakat seçim sonuçlarını görünce verilen oyların sarf edilen efor ile ters orantılı olduğunu gördük. Normal şartlar altında ne kadar çalışırsanız o kadar oylarınızı arttırmanız gerekir. Son seçimde bunun tam tersi bir durum meydana geldi. Ak partili vekiller çalıştıkça oyları düştü. Malatyalıların yoğun yaşadıkları bölgelerdeki Ak Parti oylarını kıyaslarsanız bu sonucu çok rahatlıkla görebilirsiniz. Buradan şu sonucu çıkarmak zor değil; millet artık mevcut vekillere güvenmiyor. Hakikaten ciddi manada çok çalıştıkları halde, oylar ciddi manada düşüyorsa çıkarılacak başka sonuç yoktur!

 Madalyonun Öteki Yüzü

Şimdiye kadar kamu kurumlarındaki yanlışların halk üzerindeki etkisini yazdım. “İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır” düsturu gereği, birazda millet olarak suçumuzu bilmemiz lazım. Gittiğimiz her kurumda mutlaka etiket kullanma gereği duyuyoruz. Namusu ve şerefi ile çalışan ve olmayacak işleri yapmayan memurları bir şekilde tehdit etmenin yollarını arıyoruz. “Bak seni falancaya şikâyet ederim! Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Ben Ak Parti falanca mahalle temsilcisinin bilmem neyiyim… Seni sürdürürüm! Adını ver sana ne yapacağımı göstereyim!” vs. gibi sözlerle düzgün çalışan insanları işlerinden alıkoyuyoruz. Tehdit ve tahkir ile işlerini yapamaz hale getiriyoruz. Yani sorun sadece kurumlarda ya da çalışanlarında değil. Sorun herkeste bazen. İktidarda olan parti ile en ufak bir bağımız var ise bu her yerde baskı ve tehdit unsuru olarak kullanıyoruz. Bu durum bazen ehliyetli ve liyakatli insanların işlerini yapmalarına engel oluyor. İşin ucu yine partilere dayanıyor.

 Hasıl-ı Kelam

Ülkemizin içinde bulunduğu durum iyiye gitmiyor. Memlekette bir sürü sorun ve sıkıntı var. Bütün bu sıkıntıların temelinde yatan en önemli faktörlerden birisi ehliyet ve liyakat meselesi. Her seçim sonrası “mesajınızı aldık” diyerek, yapılan yüzeysel değişiklikler işe yaramıyor. Hatta bazen daha kötü sonuçlar olmasına sebep oluyor. Millet peşinden ölüme gittiği Lideri Recep Tayyip Erdoğan'ın hatırı için, partisine oy veriyordu. İstanbul seçimleri gösterdi ki artık bu hatır da yeterli olmuyor. İnsanlar artık yepyeni kişiler, ehil yöneticiler, adil yargıçlar bekliyor! Aksi halde Reis için ölüme giden insanlar sandığa dahi gitmeyecek duruma gelecekler.

 

Selametle…

Adem İnsanoğlu