dore okulları
Malatya
06 Mayıs, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.26
  • EURO
    34.79
  • ALTIN
    2411.7
  • BIST
    10267.09
  • BTC
    63196.35$

Kılıbık despot!

24 Eylül 2023, Pazar 14:51
Kılıbık despot!

Merhaba gazetemizin değerli, ama benim yazıma tıklayıp okuyan çok daha değerli okurları. 

Daha önceki yazılarımda kendisinden bahsettiğim Kayserili Rahmetli Mustafa Ersu abim vardı. Onun ticareti bi acayip idi. Kimi nerden vuracağını iyi bilirdi. 

Mobilya mağazasında yazıhanede otururken iki kişi kapıdan içeri girdi. İkisi de 50 yaşlarında idi. Biri tahsilli, kültürlü ve iyi kıyafetler giymişti. Diğeri benim gibi salaş sandıraş giyinmişti. Daha fazla içeri girmeden modellere şööle bi baktı. Bu arada Mustafa abim de yerinden kalkmış onlara yürürken adamlar geri döndü. Kapıdan çıkmak üzereyken Mustafa abim seslendi:

-“Buyur hemşerim. Ne lazımdı? Yardımcı olayım.”

Yurdum insanı kıyafetli olanı bir an önce çıkıp gitmek için:

-“Şimdi değil. Hanımın beğenmesi lazım. Sonra inşallah.” diyerek ayrılma bahanesini sunar sunmaz Mustafa abi:

-“Tabi. Sen kılıbıksın. Hanımsız karar veremezsin. Git izin al da gel!”

Hiç tanımadığı, ilk defa karşılaştığı birine bu şekilde hitap etmesi ayıptı. Nitekim adam kıpkırmızı ve delirmiş bir şekilde geriye döndü:

-“Sen kim oluyorsun da bana “kılıbık” diyebiliyorsun. Ayıp yahu. Kimse bana kılıbık diyemez!”

-“Kılıbık olmasan girer alırsın. Ama sen hanımına sormadan, izin almadan alışveriş edemezsin. Kılıbıksın işte!”

Adamcağız çok sinirlenmişti. Hışımla içeri daldı. Ürünlerin arasından geçerken:

-“Şunu… Şunu… Bir de bunu yazın gönderin evime. Ben kazak adamım. Evde benim sözüm geçer. BEN KILIBIK DEĞİLİİİM”

Mustafa abim sıcağı sıcağına siparişleri yazıp bedelini de nakit aldı. Eşyalarını akşam 18:00-19:00 arası evine göndereceğini söyledikten sonra:

-”Vay be! Gerçekten kazak adammışsın. Tebrik ederim. İlk defa yanıldım!” deyip gönlünü de aldı.

O akşam eşya teslimine gidenlere çok sıkı tembihlerde bulunmuştu:

-“Gözünüzü ve kulaklarınızı dört açın. Adamın karısı ne diyecek, nasıl karşılayacak? İyice bakar olun.”

Ertesi sabah servis elemanları olanları anlattı.

-“İlk kanepeyi çıkardığımızda kadın çığlık attı. “Bu kumaşın rengi neden böyle? Ne perdeye ne duvara! Hiçbir şeye uymuyor.” Dedi. 2. Kanepe bir 3lü kanepe idi. Tamamen farklı bir tasarım ve farklı bir renk. Kadın yine bir çığlık attı ve “neden ayrı ayrı renkler. Ne alaka? Neden böyle bir iş yaptın?” diye bağırınca adamcağız parmağını dudaklarına götürerek “sus” işareti yaptı. 3. Kanepe de eve çıktığında ilk ikisinden farklı model ve renkte olduğunu görünce kadıncağız başladı söylenmeye. Sesi iyice yükselmeye başlamıştı ki adam parmağıyla tekrar sus işareti yapıp:

-“Hanım Dr. Rıza beyin hediyesi. Hediyeye laf edilmez.”

Kadıncağız susmuş.”

*** 
Bir alacak tahsili için Sivas Şarkışla’ya gitmiştim. 20’li yaşlardaydım. Hani 4 yaşındaki çocuk demiş ya: “Ben hayatımda böyle bir şey görmedim” diye. Hayatı 4 yıl. İlk ikiyi zaten hatırlamaz. Geriye kalıyor 2 yıl. Ne görmüş ki buna şaşırıyor. İşte aynen öyle. 20’li yaşlardaydım. Öyle bir soğuk yaşamamıştım. Gerçi bu yaşıma geldim halen öyle bir soğuk yaşamış değilim. Denk gelirsem de hemen sıcak bir yere geçip atlatıyorum.  Sabah 04:00 gibi otobüs Şarkışla’ya bırakmıştı. Her yer karanlık, soğuk ve her yer kapalı. Nihayet yarım saat sonra bir kahvehane açıldı. Kahvecinin ilk işi sobayı yakmak oldu. Sobanın yanına büzüldüm. Çay demini aldığında da 1 bardak çay içip parasını ödedim. Bitmesine yakın kahveci 2. çayı da getirdi. Bu tür yerlerde hiç vakit geçirmişliğim olmadığı için 2. Çayı da alıp yudumlamaya başladım. Bitmesi yarım saate kadar sürdü.

“Kırtlama” ile de orada tanıştım. İlk yudumda ağzımdaki kırtlama şekeri bitiyordu. Son yuduma kadar onu nasıl saklıyorlar bilemiyorum. O da bir beceri işte. Ben beceremiyordum. 

6. bardağım bittiğinde çıkıp tahsilat yapacağım dükkâna vardım. İşlerimi halledip oradan hızla ayrıldım.

Sonradan öğrendim. Şarkışla aşık Veysel’in memleketi imiş. O bile soğuklara dayanamamış olmalı ki kalkmış oradan Ankara’ya gelmiş. Ankara girişinde durdurulmuş. Altında yamalı ve yırtık şalvarı, üstü başı perişan. Ayağında ise yırtık yerleri elle dikilmiş ama dikiş yerlerinden sıyrılmış lastik ayakkabısıyla zabıtalar durdurmuş. Kendisinin resmi davetli olduğunu söylemesi bile Ankara’ya girişine imkân vermemiş. Bizzat Ankara Valisi oraya Nevzat Tandoğan oraya kadar gitmiş. Ankara Valisi demek aynı zamanda Ankara Belediye Başkanı demekti o zamanlar. Bitti mi? Bitmedi. Aynı zamanda devletin tek partisinin de il başkanı. Bunlar yetmemiş Nevzat Tandoğan bir de Milletvekili seçilmiş. O kadar başarılı bir zat yani. Seçilmiş dediysem yanlış anlamayın. Açık oy gizli tasnif sistemi için sadece aday gösterilmesi yetiyor. Milletvekili seçildiğinde bakmış ki burada bi şey olamayacak, geri valiliğe dönmüş. Ankara’da kral. “Şunu atın şehir dışına” dediğinde atılıyor, “şunu itin Dikmen tepesinden” dediğinde itiliyor. Milletvekilliğinin o kadar forsu yok. 

İşte o Nevzat Tandoğan Aşık Veysel’e iyi bi dayak attırıyor. Zabıtalar sazını da kırıp tekrar birleştiremeyeceği şekilde ayaklarıyla ezip parçalıyor. Yanında ksiloton veya piyano olsaydı yapmazlardı. Batı müziği ne kadar önemli ve değerli ise o çıngırtıları çıkaran aletler de o kadar önemlidir. Bağlama ise yerli. Unutulması gereken önemli halk çalgısı. Hatta düşman argümanı. 


 
Tandoğan, Tek parti döneminin sembol isimlerinden birisidir. 1929’dan intiharına kadar Ankara valiliği yapmıştır. Despot ve hukuk tanımazdır. Emir ve yasakları ile meşhurdur. Danıştay’ın verdiği bir yürütmeyi durdurma kararını “Burada benim sözüm geçer” diyerek yırtıp fırlatmış biridir.

20 Eylül l943, Said Nursi 8 senedir mecburi ikamete tabi tutulduğu Kastamonu’dan alınarak Ankara’ya getirilir. Oradan Isparta’ya nakledilecektir.

Vali Nevzat Tandoğan, Said Nursi’yi vilayete çağırır, zorla başındaki sarığı çıkarmak ister. Said Nursi, direnir. Bediüzzaman’ın Tandoğan’a: “Bu sarık bu başla çıkar. Başından bul” der.

Vali’nin vukuatları bunlarla sınırlı değildir. Yazar Osman Yüksel Serdengeçti’yi gözaltına aldırır, makamına getirterek ( 3 Mayıs 1944) şöyle hakaret eder: 

-“Ulan Öküz Anadolulu! Milliyetçilik, komünizm size ne, sizin göreviniz mahsul yetiştirmek ve oğullarınızı askere göndermektir. Sizden beklediğimiz sadece bunlardır.” Der ve şu meşhur sözünü söyler.:

-“Milliyetçilik lazımsa onu biz yaparız. Bu memlekete komünizm gelecekse onu da biz getiririz.”

Ankara’da Nevzat Tandoğan’ın adı konmuş olan bir meydanın ve caddenin isminin değiştirilmesi Nevzat Tandoğan denen zatın isminin kazınması için bir kısım gençler eylem bile yapmışlardı. Meydanın adının Halk Meydanı olmasını istemişlerdi.  O meydanların ismi Ankara’nın başarılı belediye başkanı sayın Melih Gökçek’e nasip oldu.

Despot Nevzat Tandoğan ortaya çıkarılmış bir cinayetinden dolayı mahkeme düzü görmüşse de kafasına silah dayayarak intihar etmiş “Başından bulmuştur.”

Velhasıl “kılıbık” teriminden “despot” terimine nereden nasıl geldik ben de anlayamadım. Yazımı tekrar tekrar okumam gerekiyor. Anlayanlar benim gibi anlayamayanlara anlatır nasolsa.

Kalın sağlıcakla.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.