dore okulları
Malatya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.38
  • EURO
    35.03
  • ALTIN
    2325.8
  • BIST
    9090.46
  • BTC
    69869.19$

"Kıvırtmacılık karakter haline dönüşmüşse…"

04 Aralık 2022, Pazar 11:05
"Kıvırtmacılık karakter haline dönüşmüşse…"

 

 

Adam, bineceği otobüsün kalkmasına bir saatten fazla süre olduğu için, otogarın yarı aydınlık koridorlarını arşınlıyordu. Ellerini yıkamak üzere biraz ilerideki lâvaboya yanaştığında, iş tulumları giymiş bir genç ona doğru gelerek:
– “Herhâlde namaz kılacaksınız, dedi. Abdest alma yerimiz de mevcuttur.”
Adam, elindeki sigaranın külünü delikanlının ayakları dibine silkelerken:
– “Sen herhâlde görevlisin. Ne iş yaparsın burada?”
– “Temizlikçiyim efendim. Lâvabo ve tuvaleti temizliyorum.” Adam, alaycı gözlerle süzerek devam etti:
–“ Ben, namazı senin gibi çulsuzlara bıraktım. Bu iş size öyle yakışıyor ki…”
Temizlikçi genç, adamın hakaretine aldırmayacak kadar olgundu. Fakat namaza karşı yapılan saygısızlık, canını çok sıkmıştı. Vereceği cevabı bir süre düşündükten sonra, susmayı tercih edip işine döndü.
Adam, mağrur adımlarla oradan uzaklaşırken, başının döndüğünü hissetti. Sırtından çıkartarak koluna aldığı kaşe paltonun ağırlığını da ilk defa fark ediyordu. Biraz önce yediği iki porsiyon kebap, herhâlde tansiyonunu yükseltmiş ve kendisini hâlsiz bırakmıştı. Birkaç adım daha attığında aniden fenalaşarak dizleri üzerine çöktü. Allahtan ki, kolundaki palto ondan önce yere düşmüş ve yeni aldığı takım elbisenin kirlenmesini engellemişti. Adam, çömelmiş vaziyette olmasına rağmen fırıldak gibi dönen başını yere dayayarak bir müddet dinlendi ve tekrar doğrulduğunda, aynı rahatsızlığı duyarak hareketini tekrarladı. Fakat, başkaları tarafından görülmüş olmaktan endişe ediyordu. Bunun için sağa sola bakındığında, terminalin çaycısı olduğu anlaşılan bir gençle burun buruna geldi. Delikanlı, adamı saygılı bir ifadeyle selâmlarken şöyle dedi:
– “Allah kabul etsin bey amca. Ama kıble biraz daha sağa doğruydu.”
***
Merhaba değerli okurlarım. Ersoy Baba yazılarını okuyanlar genelde bilgili, kültürlü, Türkiye’nin ve dünyanın olaylarını yakından takip eden, bununla ilgili kitaplar, makaleler okuyan değerli insanlardır. Bu kadar ilmi, siyasi ve kültürel kitap ve makale okuyan her değerli insanların Ersoy Baba yazılarını okuması zaten büyük bir ihtiyaç. Okumasa olmaz. Hepsi stres dolu, sıkıntı dolu makalelerle ömür mü geçer? Arada (beyin cerrahı değiliz ama) kafa açıcı, biraz mizahi, biraz rahatlatıcı yazı görüldü mü girip okuyorlar. Burada rahatlıyorlar. Sonra saydırmışlar bana ne? Okudun mu? Okudun. Fındık kabuğunu doldurmayan bir sürü kelimelerin harika cümleler haline getirilmiş şeklini kim okumaz.
Bunun için Ersoy Baba yazıları birçok yazarın yazısından fazla okunuyor. Sayenizde.
***
Bundan yıllar önceydi. Sabah gazetesi el değiştirmişti. Solcu yazarların çoğu teker teker ayrılıp kafalarına göre gazetelere geçmeye, o mecralarda yazmaya başlamışlardı. 
Sabah gazetesinin o günlere gelene kadarki dönemlerinde sürekli okuduğum bir yazarı vardı. Hıncal Uluç. Allah ona rahmet eylesin.
O ayrılmalar döneminde kendisine bir mektup yazmışlığım vardır. Mektubumda yazılarını her zaman zevkle okuduğumu belirtmiştim. Gazetenin el değiştirmesinden sonra yazarların teker teker ayrılmasını fazla umursamadığımı, ancak kendisinin değer kazandığı bu mecradan ayrılmaması gerektiğini güzel yazılarına kaldığı yerden devam etmesi gerektiğini belirtmiştim.
Belki zaten ayrılmayacaktı, belki mektubumdan etkilendi kararını ona göre verdi bilinmez. Ama Sabah gazetesinde okunası yazılar yazan nadir yazarlardandı. Benim gibi Fenerbahçeli değil, Galatasaraylıydı. Ona rağmen zevkle okurdum. Yazıları farklıydı. Kimsenin yazamayacaklarını yazıyor, enteresan sözler ve Pazar neşesi diye adlandırdığı fıkralarla zenginleştiriyordu. 
Basın dünyamızda yeri doldurulamayacak yazarlardan biriydi. Kendisine rahmet, yakınlarına ve okurlarına da başsağlığı diliyorum.
Bir büyük yazarımız da Necip Fazıl idi. Allah cennetiyle şereflendirsin. Lafı gediğine koyan, esprili ve bilgili bir yazardı. Büyük Doğu mecmuasını yayınlardı. Necip Fazıl gençliğinde içki, sigara, kumar üçgeninde tıkanıp kalmış biriydi. 1934 yılında Abdülhakim Arvasi ile tanışmasıyla hayatı değişir. Arvasi ile tanıştıktan sonra Fransa’da kumarhanelerden çıkmayan genç gider, yerine dinine bağlı, şeriatçı bir yazar gelir.  Arvasi’nin hayatını nasıl değiştirdiğini şu mısralarla dile getirmiştir:
-“Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum;
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum”

Bu araya bir not düşelim.
Kuzuluk kaplıcalarının yönetiminde Abdülhakim Arvasi’nin soyundan olmakla övünen biri vardı.. Bir yakınımızın devremülkünü elinden almak için çok alavere, dalavereler yaptığı anlatılır. Bildiğimiz bu. Bilmediklerimiz ne kadardır Allah bilir. Bir de devremülklerdeki kanepeleri yenilemek için üretici firmanın önerdiği bir sistemin kendisine incelemeleri için verilen örneğini (patentli olmasına rağmen) kopyalatabilmek için İstanbul’da sanayi sitelerini dükkân dükkân dolaştığı da çok duyulmuş bir vakıadır. Bunun adı da emanete hıyanettir.  “Alimden zalim, zalimden alim” dedikleri de bu olsa gerek. Zaten camia olarak Enver Ören’in vefatından sonra bunlarda genel bir kıvırtmacılık karakter haline dönüşmüştür. Televizyonlarındaki haber sunuşlarından sosyal medyadaki paylaşımlarına kadar bu böyledir. Enver Bey’den sonra gelen “mal bulmuş mağribiler” camiayı sevilen konumundan çıkarıp başka konumlara sokmuşlardır. 

Bu kısa olamayan anekdottan sonra konumuza dönelim. 

Necip Fazıl’da değişim sigaraya kadardır. Her şey değişmiş ama sigara alışkanlığı değişmemiştir. Aşırı bir yoğunlukta sigara içmesi öğrencilerini üzmekteymiş.
Üstat her zamanki gibi odasında günlük makalelerinden birini yazıyormuş. Yanına bir öğrencisi gelmiş ve bir rüyasını anlatmaya başlamış;

-"Üstadım rüyamda bütün otlar Allah’a (c.c) secde ediyordu. Ama tütün secde etmiyordu.

Üstat öğrencisine bakmış ve demiş ki;

-"O zaman getirin o kafiri yakalım!"

Necip Fazıl zaman zaman edebiyat üstatlarıyla bir araya gelir muhabbet ederlermiş. Bir akşam üstü soba başında çaylarını içip muhabbete dalmışken elektrikler kesilir. Karanlık muhabbetlerini engelleyemez. Sobanın kapağından etrafı aydınlatan alev ışığında sohbet devam ederken soba sönmeye meyleder. Sağa sola bakınırlar ama odun bulamazlar. Ateşi biraz karıştırıp canlandırmak için maşa ararlar. Maşa da yoktur. Masanın kenarında o haftanın Büyük Doğu mecmuasına ait malzemeler arasında başlık klişesi denk gelir Necip Fazıl’ın eline. Metaldir. “Ateşten etkilenmez” diye düşünüp közü onunla karıştırmaya başlar. Ancak Büyük Doğu dergisinin logo klişesi ateşle temas eder etmez çok değişik renklerde alev çıkararak yanmaya başlar. Bu alev rengarenktir. Üstatların rengarenk alev çok hoşlarına gider. Seyretmeye başlarlar. Ancak birkaç dakikalık bu görsel şölen biter. Necip Fazıl hemen diğer bir klişeye uzanır. Alır ve sobaya atar. O da aynı ahenkle yanmaya başlar. O bitince diğeri. O da bitince bir diğeri. 
O hafta yeni klişeler yetişmediği için Büyük Doğu dergisi klişesiz ve fotoğrafsız olarak kurşun harflerle basılır. 
Velhasıl sevgili okurlarım, eğlenmek, anın tadını çıkarmak güzeldir. Ama ardını da düşünmek gerekir.

Güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle kalın sağlıcakla.