dore okulları
Malatya
20 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2499.5
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    63886.024$

Madrid Zirvesinin ardından

01 Temmuz 2022, Cuma 13:40
Madrid Zirvesinin ardından
 




Birkaç gün önce Madrid’ye yapılan NATO zirvesi iki açıdan önemliydi. Birincisi bu zirvede NATO’nun yeni stratejik konsepti belirlendi, ki en son stratejik konsept 2010 yılında yayınlanmıştı. İkincisi Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile birlikte NATO kendini Soğuk Savaştan sonra  en büyük meydan okumayla karşı karşıya kabul etmektedir. Bu nedenle zirve sonrası yayınlanan açıklamada caydırıcılık, siber güvenlik ve terörizm vurguları ile Avrupa’nın savunması vurgusu dikkat çekiyor. 

NATO tarafından duyurulan sonuç bildirgesinde ve stratejik konsepte Rusya’ya yönelik içeriği oldukça yoğun bir paragraf ayrılmış ve uluslararası hukuk bağlamında ciddi suçlamalar yöneltilmiş. Daha da önemlisi Rusya NATO’ya yönelik doğrudan bir tehdit olarak tanımlanmıştır. Bu vurgu NATO-Rusya ilişkileri açısından oldukça önemli sonuçlar doğuracaktır. 

Açıklamada diğer bir dikkat çekici unsur ise terörizm vurgusudur. Metinde yer alan “Tüm biçimleri ve tezahürleri ile terörizmin kategorik olarak reddedilmesi” ifadesi son zamanlarda Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğine yönelik itirazlarını hatıra getirebilir. Fakat bu terör vurgusunun Rusya’nın tehdit olarak kabul edildiğine yönelik açıklamaların yer aldığı paragrafta ve onu takip eden satırlarda yer alması, halen Rusya ile farklı düzlemde ilişkiler yürütmeye çalışan Türkiye için ileride zorlayıcı sonuçlar doğurabilir. Bu açıdan önümüzdeki günlerde, Türkiye’nin NATO’nun genişlemesine yönelik terör vurgulu itirazının bir şekilde rövanşını beklemek şaşırtıcı olmaz. Yani terör üzerinden NATO ülkelerine yapacağımız bir itiraz bizim Rusya ile ilişkilerimize çarpabilir. Haddi zatında bu belgeye imza etmiş bir ülkenin Rusya ile normal ilişkiler yürütmesi de oldukça zor olacak. 

Açıklamada yer alan diğer bir paragraf ise siber, uzay, hibrit konuları ve diğer asimetrik tehditlerle ilgili.  Son yıllarda ortaya çıkan bu yıkıcı teknolojilerin kötü niyetli kullanımına yönelik endişeleri ise Çin’e yapılan atıf takip ediyor. Bu durumda Çin’in NATO’nun hedef tahtasına oturtulmuş olan ikinci ülke olduğunu görüyoruz (Rusya ile birlikte hareket eden Belarus’a yönelik ikazı saymazsak). Fakat açıklamada Çin, bir tehdit olarak değil rakip olarak tanımlanmış. Bu açıdan NATO’ya üye ülkelerin Çin ile olan ilişkileri Rusya’dan farklı düzlemde ilerleyecektir. 

Kabul edilen yeni stratejik konsept bağlamında NATO’nun misyonu ve dolayısıyla üyelerinin sorumlulukları ise şöyle tanımlanmış: caydırıcılık ve savunma; kriz önleme ve kriz yönetimi; işbirlikçi güvenlik. Altı satıra ve üç kategoriye sığdırılmış bu sorumlulukların tüm ülkeleri ucu açık yükümlülüklere sürükleyeceği çok açık. 

Açıklamanın ilerleyen paragraflarında ise Ukrayna’ya siyasi ve fiili destek sağlanmaya devam edileceği ve Ukrayna’nın konvansiyonel savunma teçhizatı ile destekleneceği ifadeleri yer almakta. 

Üye ülkeler tarafından onaylanmış olan bu konsept aynı zamanda yükümlülükler demektir. Nitekim ilerleyen paragraflarda “Siyasi ve askeri araçlarımızı entegre bir şekilde kullanacağız” vurgusu NATO’nun giderek bir güvenlik federasyonuna dönüşebileceği izlenimi veriyor. Bu açıdan NATO’nun bu tarihsel genişlemesi, Avrupa Topluluğu’nun Avrupa Birliği’ne dönüştüğü süreci ve Maastricht Anlaşması’nı çağrıştırıyor. Nitekim açık kapı politikası diye ifade edilen yeni üyelerin kabulü konusunda NATO’nun tüm Avrupa ülkelerine açık olduğu vurgulanmış. Bu haliyle NATO’nun Transatlantik bağıyla birlikte Avrupa’nın güvenlik yapılanması haline dönüştüğünü söylemek çok ütopik olmaz. 
NATO’nun stratejik vizyonunun askeri tehditlerden, çevre sorunlarına; iklim, gıda, enerji güvenliğinden insani güvenliğe ve demokratikleşmeye kadar pek çok sorunu içermesi artık karşımızda bildiğimiz klasik NATO’nun yer almadığını gösteriyor. Nitekim tüm küresel sorunlar karşısında NATO’nun Avrupa ve Atlantik ötesine geçerek Ortadoğu, Afrika, Sahel bölgesi ve  Hind-Pasifikle diyalog ve işbirliği yapılacağı vurgusu bunun açık bir ifadesi. Hatta bunun ötesine geçerek NATO’nun kurallara dayalı uluslararası düzeni güçlendirme isteği de Madrid’le birlikte NATO’nun yeni bir dünyaya uyandığının bir göstergesi sayılabilir. 

Avrupa Birliği’nin içinde yer alamadık ama zaman içinde daha da somutlaşacak olan “NATO Güvenlik federasyonunun” içinde yer almış olmak bence Türkiye için sonrasında elde edilmesi güç bir avantaj olabilir. Fakat bunun bazı karşılıklarının olacağını hatırdan çıkartmamalıyız. Bu kapsamda Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’ya yönelik itirazlarını geri çekme karşılığı almış olduğu taahhütleri yetersiz bulanlara çok katılmayacağım. Bence bu taahhütler -diyelim ki beklentilerimizi çok karşılamasa bile- NATO üyeliğimizi sorgulatmamalı. 

Ayrıca Türkiye bir NATO ülkesi olduğuna ve bu açıklamayı da imzaladığına göre bu son durum karşısında ben Türkiye’nin yerinde olsam Avrupa Bakanlığı gibi ayrı bir bakanlık kurar Türkiye’nin NATO içindeki varlığını ve ağırlığını güçlendirecek stratejiler belirlemek için akademiden güvenlik sektörüne kadar kim varsa onları sık sık bir araya getirip yeni yapılar ve oluşumlar inşa ederdim. Bu saatten sonra yapılması gereken NATO’nun içinde elimizi güçlendirecek adımlar atmak.

Bu arada Madrid zirvesinin Rusya-Türkiye ilişkilerini olumsuz etkileyeceğini bilmemiz gerek. Rusya her ne kadar Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılmasını umursamadığını söylese bile, bunun bir melodram barındırdığını anlamak için haritaya bakmak yeterli. Seçimlerin yaklaştığı bir süreçte Türkiye-Suriye- Rusya hattında ABD’nin F-16 desteğiyle birlikte beklenmedik gelişmeler yaşanabilir. Televizyon yorumcuları ters köşeye yatmamak için yorum yapmakta acele etmesinler bence.