dore okulları
Malatya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.47
  • EURO
    34.79
  • ALTIN
    2441.9
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63998.57$

Milleti sürü gören, muhalefette kalmaya mahkum

24 Nisan 2023, Pazartesi 12:49
Milleti sürü gören, muhalefette kalmaya mahkum

CHP zihniyetine göre; millet yanlış kararlar veriyordu. Adnan Menderes'i seçerek, Turgut Özal'ı liderliğe taşıyarak, Recep Tayyip Erdoğan'ı benimseyerek iktidara getiren millet, hep yanlış karar vermişti. Onlara göre, kendini yönetemeyen ve seçimlerini yanlış yapan millet, iradesi olmayan ve sürekli güdülmesi gereken bir koyun sürüsüydü.

Toplumların ilerlemesi için olmazsa olmaz şartlarında biri, tarihini iyi okumak ve analiz etmektir. Oradan çıkarılacak derslerle, geleceğe emin adımlar atılabilir. Olumsuzlukların bir daha yaşanmaması için tedbirler alınır. Vatandaş olarak, partilerin vaatlerini sıraladığı bugünlerde, artıları-eksileri tartmaya gayret gösteriyoruz. Eski sistemi geri getireceğini söyleyen muhalefetin allayıp-pullayıp önümüze koyduğu eskiye(!) şöyle bir bakalım...

Yakın tarihi az-çok merak edip okuyanlar, CHP'nin milli iradeye saygısının olmadığını gayet iyi bilir. CHP sadece bir siyasi parti değil, bir zihniyetin adıdır. CHP zihniyeti, dünden bugüne, bütün darbelerin müsebbibi ve baş mihmandarı olmuştur. İsmet İnönü döneminde durum böyledir, Bülent Ecevit döneminde de hiç bir fark yoktur. Bugünkü Kemal Kılıçdaroğlu'nun da temsil ettiği zihniyete göre; millet, verdiği kararlarda hep yanılgıya düşen, hatta düşünemeyen ve yönetilmesi gereken bir sürüdür.

28 Şubat uygulamaları

Ülkemiz için büyük kayıplara ve acılara sebep olan 28 Şubat döneminin başlangıcı nasıldı bir hatırlayalım: 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde Refah Partisi, yüzde 21.38 oy oranıyla 158 milletvekilliği kazanmıştı. Normal şartlarda, seçimlerde birinci olan partinin genel başkanı, hükümeti kurmakla görevlendirilir, koalisyon gerekiyorsa da hükümeti kurmakla görevli olan genel başkan, çalışmalarına başlardı. Malum zihniyete göre, Refah Partisi değil iktidarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde dahi olmamalıydı. Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan ile Doğruyol Partisi Genel Başkanı Tansu Çiller'in kurduğu koalisyon hükümeti, istifaya zorlandı. 12 Mart, 27 Mayıs ve 12 Eylül'ün aksine, asker yönetime bizzat el koymamış, medya üzerinden bir savaş vermişti. Askerlerin yönetimi zorla ele almaması, onun yerine zorla başkasına verilmesini sağlaması sebebiyle, 28 Şubat'a post-modern darbe adı verildi. Balans ayarı diye adlandırdıkları darbe, millet iradesine vurulmuştu. Halkın yanlış karar verdiği, düşünme yetisini geliştiremediği ve güdülmesi gerektiği anlayışının tezahürü olan 28 Şubat'ta, bir koalisyon vardı. İşadamı, medya ve askerlerden oluşan üçlü koalisyon, korku senaryoları üretmiş ve yürütelen tanklarla hükümeti yıkmıştı. Refah Partisi kapatılmış, yöneticilerine de siyasi yasak getirilmişti.

Medya darbesi

Necmettin Erbakan'ın Başbakanlığında kurulan REFAHYOL koalisyon hükümeti, dönemin komutanları ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in verdiği destekle iktidardan indirildi. Darbe sürecinde her türlü yayın organını ele geçiren ve kendi isteğine göre yayın yaptıran darbeciler, gazete manşetlerine de el atmış, irtica hortladı ve şeriat gelecek yaygaralarının yapılmasını sağlamıştı.

Milletin oylarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne giren ve hükümeti kurmayı hak eden bir parti, bir yandan siyasi arenada, bir yandan medyada diğer bir yandan da ekonomik sahada mağlup ettirilmeye çalışıldı. Sonuç olarak 28 Şubat denilen bir mengenede sıkılarak posası çıkartıldı.

REFAHYOL sonrası

Milli iradeye yapılan darbenin yaşandığı 1997 senesinden 2002'ye kadar geçen sürede, hepsi koalisyon olmak üzere 3 hükümet kuruldu. Her birinin kuruluşu ise yine CHP zihniyetinin tezahürü niteliğindeydi. 28 Şubatçıların, çocukların Kur'an kurslarına gitmesini engellemek için ortaya attığı 8 yıllık kesintisiz eğitim modelini, siyasi yaşamına mal olsa da çıkaracağını söyleyen Mesut Yılmaz'ı gördük o dönemde. 28 Şubat, sadece başörtülü ve sakallı Müslüman'a vurulan darbe olmakla değil, eğitime yapılan en büyük ihanet olarak da tarihteki yerini aldı. Dindarların önünü kesmek için ortaya çıkarılan ve İmam Hatiplileri katsayı zulmüne boğan o zihniyet, sadece İmam Hatiplileri değil, diğer meslek lisesi mezunlarını da mağdur etti. Sırf dindarların önünü kesmek için ortaya atılan katsayı zulmü, toplumun büyük bir kesimini de hayattan kesip atmıştı. Kısacası; yüzbinlerince gencin yüksek öğrenim hakkı elinden alındı. O dönemde algı operasyonları başarılı olmuş, sürecin bütün faturası da mağdurlara kesilmişti. Gayrı safi milli hasılanın 3'te 1'i buharlaştı. Onlarca banka batırılıp, milyarlarca dolar zarar milletin sırtına yüklendi. 2000 ve 2001'de iki ayrı ekonomik kriz yaşandı. Bülent Ecevithükümetlerinin başta olduğu o dönemde, gecelik faizler yüzde 7 bin 500'lere ulaşırken 21 banka battı. Türkiye Cumhuriyeti'nin ekonomisi yüzde 9,5 küçüldü. Batan veya batırılan bankaların devlete maliyeti, faizsiz olarak hesaplandığında 30 milyar 183 milyon doları buluyordu. (TMSF'nin 2009 yılındaki resmi açıklamasına göre)

Millet sürü değildir

Sonuç olarak, CHP zihniyeti iktidar olamadığı her an, iktidarın yolunu arar ve iktidara gidebilecek her yol mübahtır. Millet iradesini yok sayıp, insanları sürü misali gütmenin hesaplarını yapan CHP zihniyetine göre, bu toprakların asli unsuru kendileridir. Kendilerini devletin asli unsuru olarak gören ve dindarla mücadeleyi kendilerinde görev gören zihniyetin varlığına iki tane örnek vermek isterim:

'Millet doğru karar veremedi'

Refah Partisi ile Fazilet Partisi'ne kapatma davası açan Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, 2006 yılında verdiği demeçte "Ülkede irtica tehlikesinin daniskası var. Görevde olsaydım, AKP'ye kapatma davası açardım" demişti. Vural Savaş'ın bu demeci verdiği sırada, Ak Parti'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki milletvekili sayısı 363'tü. İşte onlara göre yine millet doğru karar verememişti ve hiç olmaması gereken kişiler Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeydi. Halkın inanç değerlerini irtica adı altında aşağılamaktan bulunduğu mevkiyi İslam düşmanlığı aracı olarak kullanmaya, 28 Şubat darbesi sürecinde; yüzlerce, binlerce insanın hakkına girmeye değin, günah galerisi son derece geniş bir isim olan Yargıtay Cumhuriyet eski Başsavcısı Vural Savaş, Türkiye'de hukukun işlemediğini, bu kesimlerin yaptıkları her şeyin Anayasa'nın son 24'üncü maddesine aykırı olduğunu ileri sürüyordu. Ona göre, devlette tam bir irticai kadrolaşma vardı.

Türkan Saylan: Biz asılız

Yine aynı zihniyetin bir başka yılmaz savunucusu ve 28 Şubat'ın mimarlarından biri Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Türkan Saylan'ın bir demeci vardı. Yurt dışı ziyaretlerinden birinden dönüşte, kendilerinin milletin aslı olduğu ve onların rağmına hiçbir şeyin yapılamayacağını söylüyordu. Bu açıklamayı yapmasının sebebi ise başörtüsüne olan kiniydi. 2008 yılındaki bu açıklama AK Parti'nin başörtüsünü savunuyor olmasıydı. Günlerdir yurt dışında olduğunu söyleyen Türkan Saylan, batılıların kendisine Cumhurbaşkanı'nın eşinin başörtülü olmasını sorduklarını aktarıyordu. Hatta başbakanın ve bakanların dahi eşlerinin başörtülü olmasının büyük bir ayıp olduğunu hissettiğini anlatıyordu Türkan Saylan. Ak Parti'nin verdiği başörtüsü mücadelesini savaşa benzeten Türkan Saylan, kadın haklarının ihlal edildiği Atatürk ilke ve inkılaplarının da görmezden gelindiğini söylüyordu. Türkan Saylan'ın savaşa benzettiği bir ortamda, o zihniyetin savaştığı Ak Parti'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki sandalye sayısı ise 341'di. Örtünmeyi gericilik, soyunmayı ise muasır medeniyet olarak gören zihniyet budur. Örtünmenin kadını köleleştirdiği, özgürlüğünü elinden aldığı gibi düşüncelerin temelinde, medeniyeti batıda aramak yatar.

Neden hep muhalefetteler?

Bu zihniyete göre; millet yanlış kararlar veriyordu. Adnan Menderes'i seçerek, Turgut Özal'ı liderliğe taşıyarak, Recep Tayyip Erdoğan'ı benimseyerek iktidara getiren millet, hep yanlış karar vermişti. Onlara göre, kendini yönetemeyen ve seçimlerini yanlış yapan millet, iradesi olmayan ve sürekli güdülmesi gereken bir koyun sürüsüydü.

Şimdi önümüzde yine bir seçim var. Bu seçimde de aynı zihniyet, bir türlü kabullenemediği milli iradeye karşı, çeşitli algı operasyonları düzenliyor. Bu operasyonların büyük bir çoğunluğunu da genç nüfus üzerinde yapma gayretinde oluyor. Genç nüfus bunların evvelini bilmez, araştırmaz ve hemen onların dediğini yapar gibi bir algıları var çünkü. Gençler, araştırıyor, görüyor ve biliyor; Sabahattin Ali'yi, Nazım Hikmet'i ve daha nicelerini gömenlerin daha sonra milletle birlikte ağıtlar yaktığını. Yerli savunma sanayinin tomurcukları da onların karanlık dönemlerinde birer birer koparıldı. Yerli uçak fabrikasını kapatıp, bomba fabrikasını başka bir iş için dönüştüren bu zihniyet, şimdiki yapılanlara kulp bulma derdine düştü.

Cumhuriyetin ilanından 1950'ye kadar muhalif partilerin kurulmasına izin vermeyen bu zihniyet, serbest seçimlere geçildiği günden beri hep muhalefette. Onlara sorsanız; Seçmen, seçmeyi bilmiyor. Çünkü yeterli düzeyde eğitilmedikleri için, neyin iyi, neyin kötü olduğunu bilmiyor. Bu sebepten dolayı da sürekli layık olmayan kadrolar işbaşına geliyor.

Ve aynı CHP'nin bugün zihniyetinin değiştiğini söylemesi de sadece bir kandırmaca...

*

STAR GAZETESİ 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.