dore okulları
Malatya
19 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.72
  • ALTIN
    2526.9
  • BIST
    9524.59
  • BTC
    60567.89$

Milletimizin başı sağ olsun

24 Şubat 2023, Cuma 07:52
Milletimizin başı sağ olsun

‘Asrın felaketi’ olarak lanse edilen, fakat benim ve eminim birçok kişinin herhangi bir kavramın içine alarak basitleştirmek istemediği, büyüklüğünü, acısını, zorluğunu herhangi bir şekilde ifade edemediği bir afeti ve süreci ülke olarak yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz. Böyle durumlarda özellikle ilk zamanlarda kurulan cümlelerin boş ve anlamsız kaldığını düşünenlerdenim.

Bir tarafta afetin ilk anından itibaren TV’lerde, sosyal medyada konuşmak için birbiriyle yarışan insanlar, hiçbir etik ilkeyle bağdaşmayan yayınlar, paylaşımlar; diğer tarafta elindekini avucundakini bölgeye ulaştırmak için birbiriyle yarışan insanlar gördük.

Dedik ya çok büyük bir acı yaşadık. 

Peki, neden bu kadar büyüktü? 

Gerçekten bu bir kader miydi? 

Yoksa ihmaller silsilesinin son basamağı mıydı?

En kolayı biz bu işe kader diyelimcilere şunu söylemek istiyorum. Kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine ve insanların ömürlerinin kaderle tayin edildiğine inanıyorum.

Fakat bununla beraber Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette ‘düşünün’ ve ‘akledin’ diyor, Yüce Allah. Düşünmeyelim, önümüzde koca bir bilim var ona bakmayalım, sonra kader diyelim. Tamam diyelim, ama tam olarak nereye diyoruz, bunu konuşalım. Deprem var, evet bu dünyamızın ve ülkemizin bir gerçeği. Yakın zamanda İzmir, Elazığ depremlerinde ondan önce Van, Gölcük depremlerinde bu gerçekle yüzleştik. Yani deprem kendisini bize asla unutturmuyor. Peki, ne oluyor da biz ‘3 maymunu’ oynuyoruz, sürekli hafıza kayıpları yaşıyoruz. Göz göre göre çürük binalar yapıyoruz, zemin etütlerini düzgün bir şekilde yapmıyoruz. Malatya Bostanbaşı’nda olduğu gibi tarım alanlarına beton yığınlarını sıra sıra diziyoruz. Çürük bina yapıp, o bina yıkılınca, bu kaderdi, diyemeyiz. Binanın taşıyıcılarını ortadan kaldırıp, bu bina neden ayakta durmuyor, diyemeyiz. Bana göre bu da bir cinayettir. Vefat eden insanların kaderinde o kadar yaşamak varmış. Fakat bu binaları 3-5 kuruş fazla kazanmak için yapılması gerektiği gibi yapmayanlar, onlara verilmemesi gereken izinleri verenler ise kendi seçimleri sonucu bu insanların hayatlarına sebep oldular.   

Acı çok büyük ve tarifsiz.

Bir diğer konu ilk andan itibaren hayretle izlediğimiz medya. Muğla’daki, Antalya’daki yangın felaketiyle başlayan ünlü! kişilerin acıları fırsat bilerek bölgeye gidip kendilerine alan yaratmaya çalışma çabalarının elinde patladığını, diğer yanda enkaz yığınlarının altında kalan canlı cansız herkesi kendilerine malzeme bilen haber kanallarını gördük.
Ben 2.5 yaşındaki kızımın normal yaşantısındaki hallerini bile onun mahremiyetini korumak amacıyla paylaşmamaya imtina ederken; enkaz altından çıkarılan küçücük yavrulardan tutun, kadın erkek her yaştan insanı en savunmasız anlarında ve kesinlikle istemeyecekleri durumda kamerayı, mikrofonu deyimi yerindeyse gözüne gözüne sokarak işini yaptığını sanan sözde muhabirler gördük. Daha kötüsü mü desem en az bunun kadar kötü mü desem bilemediğim başka bir durumda; sağ kurtulan afetzede çocuklara yaşadıkları psikolojik travma yetmezmiş gibi birde mikrofon uzatıp absürt sorular sorarak çocukları ağlatan ve bunları özel haber diyerek geçen insansı vicdan yoksunu kişiler gördük. 

Profesyonellik şemsiyesi adı altında tüm insani duygularını bir yana bırakan, etik ilkeleri tamamıyla çöpe atan bu kişilerin ne medyada ne ülkede adı da yeri de olmamalı. 
Bu kadarı bile çok fazlayken afetzedeler normal hayata dönmeye çalışırken diyemeyeceğim -çünkü onlar için çok uzun bir süre normal hayat olamayacak ‘maalesef’- ama en azından temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlarken özellikle son 2 yıldır ülke olarak bezdiğimiz fırsatçılar yine tüm iğrençlikleriyle ortaya çıktı. Deprem öncesi dönem 1.000.000 Türk Lirası olan evlerin bir gecede 2.000.000 Türk Lirası olduğu, 5.000 Türk Lirası olan kiraların 15.000 Türk Lirası olduğu bir dönemdi. Ama bu fırsatçılığın enkaz altından çıkan depremzedeye de yapılacağını sanırım kimse düşünemezdi. Oysa hep birlikte bu milyonluk evlerin nasıl kâğıt gibi yıkıldığını, malın-mülkün, maddiyata ait her şeyin bu kâğıt evlerin altında nasıl kaldığını gördük. 

Keşke şu hayatta payımıza biraz ‘karakter’ düşseydi.

Her şey bu kadar kötü değil elbette iyi şeylerde gördük yaşadık. Fakat sinek her zaman mide bulandırıyor işte. Şu süreçte elindeki bir bardak suyu paylaşandan tutunda, varını yoğunu bu acıyı hafifletmek için kullanan herkese bin minnetle.

Ve şimdi ben susuyorum Cahit Zarifoğlu konuşsun. 
Ben bu çağdan nefret ettim
Etimle, kemiğimle nefret ettim.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.