dore okulları
Malatya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.51
  • EURO
    34.95
  • ALTIN
    2447.8
  • BIST
    9721.78
  • BTC
    63457.85$

Oyunlarımız

26 Ekim 2022, Çarşamba 11:59
Oyunlarımız

     

 

Evlerimizin bahçeli, mahallelerimizin mahalle gibi olduğu yıllarda biz Malatyalı çağaların en sevdiği oyunlar sülü değnek modern ismiyle çelik çomak, develeme yani topaç çevirme, yedi tuğla, hombek yani birdir bir, Adıyaman hombegi, uzun eşşek, köşe kapmaca, gaggılama, golum kıssa, beş taş, hollik, körebe, bilya yani bilye veya misket, saklambaç, yakalamacılık, hayfene kurma, ayak yere basmaz hop cambaz, ip atlama, çizgiye gazoz kapağı atma, istop, topla oynanan ortada sıçan, minyatür kale futbol maçı, voleybol, sakızlardan çıkan artist, futbolcu resimleriyle oynadığımız oyunlar, genelde kızların oynadığı seksek, aklıma gelen oyunlarımızdı.
     Eşli oyunlarda takım kurulurken genellikle:
      İ beni 
      Yedim seni
       Bana eş gerek
       Al eşini tekerlemesiyle eşler seçilirdi. 
       Oyuna başlamak için kısa çöp çekme, yazı tura atma veya avuçta taş bulma yöntemiyle sıra belirlenirdi.
      Biz Malatyalı çağaların en sevdiği oyun Batılılıların çelik çomak dediği bizim ise “sülü değnek” dediğimiz oyundu. 
        Dilerseniz, neredeyse tamamen unutulmaya yüz tutan bu geleneksel oyunumuzun nasıl oynandığını hatırlayalım.
       Malatya geleneksel oyunlarının en büyük özelliği oyun için gerekli malzemelerin kolay yoldan bağdan, bahçeden yani doğadan temin edilebilir olmasıydı. Sülü değnek de her an her bahçede bulunabilen malzemelerle oynanan bir oyundu.
         Sülü değnek en az iki kişi ile oynanırdı. Oyun için iki değnek (sopa) ve iki büyükçe taşa ihtiyaç vardı. Bu değneklerden birinin uzun ve elde kavranacak şekilde düzgün diğerinin ise kısa ve sağlam olması gerekirdi.  
        Kısa olanına sülü, uzun olanına da değnek derdik. Belirli bir aralıkla yerleştirilen iki taşa da “gadı” derdik. 
       Oyun için gereken malzemeleri saydıktan sonra dilerseniz oyunu anlatmaya geçeyim:
        Kale dediğimiz iki taş sülüye uygun olarak yerleştirildikten sonra oyun başlardı.    
        Oyuna başlayan oyuncunun temel amacı, deynek ile gadının üstüne yatay vaziyette konulan sülüye dokunup havaya kaldırdıktan sonra mümkün olan en sert ve düzgün şekilde sülüye vurup  sülünün gidebileceği en uzak mesafeye kadar gitmesi ve rakip oyuncunun sülüyü yakalayamamasıydı.
        Bu oyunda dört vuruş şekli vardı. Birincisi düz vuruştu. Sülünün tek elle hafif havalandırılarak yapılan vuruştu. İkinci vuruş bacak arası dediğimiz vuruş şekliydi. Bu vuruşta Deynek her iki bacak arasından geçirilerek sülüye vurulurdu. Üçüncü vuruş şekli yan tuluğh denilen vuruştu. En zor olan atış buydu. Deynek, her iki ayağın arkasından dolandırılarak vuruş yapılırdı. Dördüncü vuruş şekli de oşoş kulaktı. O vuruşta değnek bulunan kolun diğer kol tarafından çevrelenerek kulağın tutulması şeklindeki atıştı.
      Oyunda yanma yani el değiştirme şu şekilde olurdu. Sülüyü rakip ekipten bir oyuncu havada yakalarsa ya da ebe olan oyuncu değnekle sülüyü vuramayacak yani Malatya tabiriyle “fıs geçecek” olursa ebelik el değiştirirdi. 
       Sülüyü yakalamanın en kolay yolu, ceketlerimizi çıkarıp, tersten kollarımızı geçirerek ceketi bir paraşüt haline getirip sülüyü ellerimiz acımadan yakalamaktı.    
       Düz atışta eğer sülü yakalanamamışsa rakip takım sülüyü gadıya doğru atar, ebe de değneğiyle savunma yapar ve gelen sülüye vurmaya çalışırdı. Sülüye vurduktan sonra, sülünün düştüğü yer değnek boyuyla ölçülür ve kaç değnek boyu gelirse hanesine sayı olarak yazılırdı.
        Bazı oyunlara başlanırken iki takım, gakkılamalı mı? Gakkılamasız mı? Diye anlaşarak oyuna başlarlardı. Eğer oyun gakkılamalıysa oyunun ceza kısmında ağır ceza ritüelleri olurdu.
        Ceza olarak, Gakklılanan oyuncunun gözleri bağlanır ve diğer takımdan güçlü kuvvetli biri tarafından çevrilir ve başının iyice döndüğü anda bırakılırdı. Bırakılan oyuncunun “gadı” dediğimiz taşları bulması istenirdi. 
         Taşın birini kolayca bulunacak şekilde arkadaşları tarafından “gel sesime sesime” diyerek bulunması sağlanırdı. Diğer taş ise oralarda bol miktarda bulunan “mayıs” veya “ağhbun” dediğimiz inek pisliklerine bulanıp, yine “gel sesime sesime” nidalarıyla taşı bulması sağlanır ve taşı eline aldığında ne olduğunu anlar ve böylece bir gülüşme başlardı.
           Selam olsun bu güzellikleri yaşamış Malatya’mın güzel insanlarına...