Pakistan-Hindistan Gerilimi
08 Mayıs 2025, Perşembe 08:42
Ortadoğu’dan sonra dünyanın çatışmaya en yatkın ve sorunlu bölgelerinden biri de Güney Asya veya Hint alt kıtası ismi verilen bölgedir. Bu bölgede yer alan ülkeler Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Sri Lanka, Nepal, Buhutan, Maldivlerdir. Çatışma dinamiği açısından bazen Afganistan, Myanmar ve Tibet’de bu tanım içine yerleştirilir.
Dünyanın en büyük ikinci nüfusuna ve yedinci büyük yüzölçümüne sahip bir ülke olarak Hindistan ise bölgenin en önemli gücünü oluşturur. Hindistan’ın Pakistan, Çin, Bangladeş, Myanmar, Bhutan, Sri Lanka ve Nepal den oluşan yedi komşusu var. Bunlardan Nepal hariç Hindistan’ın hepsiyle İngiliz sömürge döneminden kalan önemli sınır sorunları bulunmaktadır. Özellikle Pakistan ve Bangladeş Hindistan’dan ayrılan ülkeler olduğu için sınır sorunlarının yanı sıra göçmen ve azınlıklar meselesi nedeniyle bölgede yaşam tüm taraf ülkeler açısından oldukça baş ağrıtıcıdır.
Pakistan’ın bölgede “kadim düşmanlarını” ise Hindistan ve Afganistan oluşturmaktadır. Detaya girmeden bir genelleme yapacak olursak Hint Alt kıtası Batı sömürgeciliğinin mirası ile adeta barut fıçısı üzerinde oturur.
Bu gerginliğin diğer bir önemli nedeni ise dünyanın en kalabalık, buna karşın eğitim düzeyi düşük ve din açısından radikalize olmaya hazır nüfusun burada bulunmasıdır. Ortadoğu’da demografik ve kültürel açıdan gerginliğin katalizörü mezhep ayrışması iken, Güney Asya’da Hindu-Sih-Müslüman temelli din ayrışmasıdır. Bu gerginlik Çin, Pakistan ve Hindistan’ın nükleer silaha sahip olması nedeniyle tüm dünya için derin bir endişe kaynağıdır.
Pakistan Türkiye dostluğu Bağdat Paktına dayalı olarak sosyopolitik açıdan inşa edilmiştir. Fakat darbe ile başa gelen General Ziya-ül Hak, Türkiye’de Kara Harp okulunda eğitim görmüş olan General Pervez Müşerref, ünlü İslamcı düşünür ve şair Muhammed İkbal, Cemaat-i İslami kurucusu Mevdudi nedeniyle Türkiye-Pakistan arasındaki siyasal ve kültürel ilişki oldukça derin ve sıcaktır.
Pakistan, bağımsızlığını kazandığı 1947 yılından bu yana iç savaşlar, askeri darbeler ve Hindistan ile yaşadığı düşük yoğunluklu savaşlar nedeniyle bir türlü durulmayan bir ülkedir. Hindistan ise Endonezya ve Pakistan’dan sonra dünyanın en kalabalık Müslüman nüfusuna sahip üçüncü büyük ülkesidir. İslam-Hindu dini etkileşimiyle orta çıkan Sih inancı Hindistan’daki iç gerginliğin önemli nedenlerinden biridir. Halen Hindistan Başbakanı olan Hindu Naredra Damodardas Modi ülkedeki Müslüman nüfusa hayatı zorlaştıran bir lider olarak dikkat çekmektedir. Bunun yanı sıra Hindistan dış politikada Çin’i dengelemek adına İran, BAE ve Suudi Arabistan ile iyi ilişkiler geliştirmeye çalışıyor. Bu ülkeler aynı zamanda Hindistan’ın ithalat partnerleri.
Türkiye’de hem Pakistan hem de Hindistan üzerine yapılan akademik çalışmalar oldukça sınırlı olduğu için bu bölgede yaşanan sorunlara sağlıklı biçimde nüfuz edebilmek açısından yeteri bilgi ve deneyime sahip değiliz.
Hindistan-Pakistan arasındaki gerginlikler zaman zaman nükseden, tırmanan, düşük yoğunluklu çatışmaya dönüşen daha sonra da bir şekilde sönümlenen bir niteliğe sahip. İki devlet arasındaki çatışmaya neden olan krizler genellikle bir anlaşmayla sonuçlanmadan sönümlendiği ve zaman zaman tekrar nüksettiği için özellikle Cemmu Keşmir bölgesi “donmuş çatışma bölgesi” halini almıştır.
Her iki ülkenin sorunlu bölgelerinde yer alan insanlar, inançları açısından radikalize edilmeye oldukça yatkın olduklarından Pakistan-Hindistan arasında sorun çıkartmak isteyen devletler için bu iş hiç de zor değildir. Bu konularda olağan şüpheli ilk elden Çin olsa da uluslararası sorunların şüphelileri genellikle herkesin baktığı yönün aksinde yer alır.
Her şeyin arkasında İsrail’i görenler için ise böylelikle uluslararası ilişkiler çay muhabbetinde tartışılacak kadar kolaylaştığından en mutmain zümre onlardır. Nasıl olsa dünyanın en zahir hafiyesi gelse şüpheliyi suçüstü yakalayamazsa bile, aksini de ispat edemez. Tespih tanesi gibi ipe dizilmeye hazır bu kesim için söyleyecek bir sözümüz yok tabi.
Hindistan-Pakistan arasındaki son gerilim ise 22 Nisan 2025'te Hindistan'ın Cammu ve Keşmir bölgesindeki Pahalgam kasabasında meydana gelen ve çoğu Hindu olan 26 turistin hayatını kaybettiği silahlı saldırıyla başladı. Saldırıyı başlangıçta Pakistan bağlantılı Lashkar-e-Taiba'nın bir uzantısı olarak görülen Direniş Cephesi (The Resistance Front) üstlendi, ancak daha sonra bu iddiasını geri çekti. Buna karşın Hindistan saldırıdan Pakistan’ı sorumlu tutmaya devam ederken her iki ülke arasında karşılıklı askeri ve diplomatik yaptırımlar artarak yine “şimdilik” düşük yoğunluklu çatışmaya dönüştü.
Bu çatışmaların bir savaşa dönüşme riski her zaman var ve bu risk her iki ülkenin nükleer silahları nedeniyle tüm dünya için kaygı verici. Fakat geçmiş tecrübeler doğrultusunda bu çatışmaların ardından yeni bir Hindistan-Pakistan savaşı beklemiyorum. Karşılıklı atışmalar ve ciddi gerginlikler sonrası sorunun çözümlenmesi değil, fakat sönümlenmesi olasılığı yüksek bence. Yaşadığımız belirsizlikler çağında bekleyip görmekten başka seçenek yok. Her iki ülkenin siyasal kültürü otoriter liderlere ve radikalizme açık olduğu için bu konularda bir dönüşüm yaşanmadığı sürece, her iki ülke arasında bu sorunların çözülme olasılığı da şimdilik sıfıra yakın.
Yine her iki ülkede yaşayan Müslüman nüfusun, özellikle Hindistan’daki %15 oranındaki Müslüman azınlığın durumu düşünüldüğünde konuya dini hamiyete yaklaşanların meseleyi ihtiyatla ele alması çok önemli. Bu nedenle Türkiye her iki ülkeye yönelik uzlaştırıcı ve arabulucu rolü üstlenirse daha isabetli bir dış politika takip etmiş olur düşüncesindeyim. Kamuoyunda koşulsuz Pakistan desteği düşüncesi Pakistan’a duyulan sempati açısından tutarlı olsa da bölgenin reel politik yapısına uygun değil.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.