Paylaşmak İçin Yaşamak
07 Ekim 2025, Salı 15:59
Son yıllarda garip bir dönüşüm yaşıyoruz. Hayatın doğal akışı bozuldu. Artık bir şeyi gerçekten yaşamakla, onu yaşar gibi yapmak arasındaki farkı seçemez olduk. Görünen o ki artık hissetmek değil, göstermek önemli. Samimiyet yerini temsiliyetin şatafatına bıraktı. Herkes sahnede, herkes bir izleyici kitlesinin peşinde.
Birkaç gün önce yaşanan bir dönüş anı, bu tabloyu tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. Kutsal bir davanın, insanlık onurunu temsil eden bir hareketin aktörleri, ülkelerine dönerken yaşanması gereken vakur bir karşılama yerine, tam anlamıyla bir gösteri sahnesiyle karşılandı. Kameralar, telefonlar, pozlar... O anın duygusunu yaşamak değil, o anı sosyal medyada kim daha iyi paketleyecek yarışına girildi.
Bu durum sadece bu örnekle sınırlı değil elbette. Hayatımızın her alanında benzer manzaralara rastlıyoruz. Bir belediye başkanı taziyeye gidiyor; ilk işi, o anı belgeleyecek bir fotoğraf çektirmek. Çünkü "orada olmak" değil, "orada olduğunu göstermek" önemli artık. Bir öğretmen, ders sırasında yaptığı etkinliği hemen sosyal medyada paylaşma telaşında. Belki kendince faydalı bir şey yapıyor ama niyet sorgulanmaya açık: Gerçekten fayda için mi, yoksa takdir için mi?
Kamu görevlileri, günlük işlerini adeta rapor verir gibi sosyal medya hesaplarında sergiliyor. Çoğu zaman yetkili amirlerini etiketlemeyi de ihmal etmiyor. "Bakın, çalışıyorum" demenin modern yolu bu oldu. Vatandaş bile artık yediği yemeği paylaşmadan sofradan kalkmıyor. Tatil, eğlence, yardım, iyilik... Her şey bir 'hikâye' olsun diye yapılıyor.
Bu gösteri çağında, sosyal medya bir ayna olmaktan çıkıp sahneye dönüştü. Ve bizler de oyuncularız. Gündelik hayatın sıradanlığı artık yeterince 'like' getirmiyor. Her anı süsleyip satmak zorundaymışız gibi hissediyoruz. Beğeni sayısıyla değerimizi ölçer hale geldik. Oysa gerçek hayat kameraların önünde değil, onların olmadığı yerde yaşanır. Sessizlikte, kalpte, samimiyette.
Bu hale nasıl geldik? Belki de görünür olmak, var olduğumuzu kanıtlamanın tek yolu gibi geldi bize. Belki de dijital alkışlar, yalnızlıklarımızın üzerine attığımız ince bir örtü sadece. Ama unutmayalım: Her şeyin bir 'içeriğe' dönüştüğü bu dünyada, insanın kendisi olmaktan başka bir gayesi kalmazsa, geriye ne kalır?
Belki artık biraz yavaşlamak, biraz içimize dönmek gerek. Göstermek için değil, yaşamak için yaşamak… Paylaşmak için değil, hissetmek için sevmek… Ve bazen hiçbir şey paylaşmamak… Çünkü en gerçek duygular, en sessiz olanlardır.
Sevgiyle Kalın.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.
Yorumlar
Sevgi
07-10-2025 17:37Mehmet Bey, Öncelikle kıymetli yorumunuz için teşekkür ederim. Bu cümle ile vermek istediğim mesaj şu: Eğer insan sadece izlenen, paylaşılan, beğenilen bir "şeye" dönüşürse; düşüncesi, duygusu ve iradesi yok sayılırsa, geriye sadece yüzeysel bir görüntü kalır. Bu durumda, kendin olabilmek, anlam ve insanlık adına geriye kalan tek direnç noktası olur. Çünkü o zaman sahici olan değil, sadece gösterilen ve kabullenilen bir ben kalır. Kısaca geriye sadece gösterilen, ama gerçek olmayan bir “ben” olur. Eğer daha derin anlamlar, hedefler, ilişkiler kalmazsa, insan neyle var olur? sorusunu gündeme getirmeye çalıştım. “Ben kendim için mi yaşıyorum, yoksa görünmek için mi?” diye sorabilmeliyiz. Saygılarımla...
Mesut Yüksel Şahi̇n
07-10-2025 16:27Merhaba Sevgi hn.İyi bir makale olmuş. Tebrikler.Yalnız, ''Her şeyin bir 'içeriğe' dönüştüğü bu dünyada, insanın kendisi olmaktan başka bir gayesi kalmazsa, geriye ne kalır?''cümlesini 7-8 kez okudum, anlayamadım.Bu cümleyi, biraz daha açabilir misiniz? Teşekkürler.