dore okulları
Malatya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.47
  • EURO
    34.79
  • ALTIN
    2441.9
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63998.57$

’’Ne çabuk büyüyorlar keratalar’’ 

28 Kasım 2021, Pazar 08:57
"Ne çabuk büyüyorlar keratalar" 
 




Beş genç fakültede dersten çıkmış yürüyorlardı. Gençlerden biri “yemek yiyelim mi?” Diye sordu. Biri hariç hepsi bu fikri beğendi. Bir tek Metin yemeğe gitmek istemedi. Sadece erkek arkadaşları olsa durumu anlatır idare ederdi. Ama kızların yanında küçük düşmek istemiyordu. Cebinde sadece dolmuşa yetecek kadar parası vardı.

-“Ben yeni yedim. Tokum. Başka zaman gidelim” dediyse de ikna edemedi. Mecburen onlara katılıp köşedeki kebapçıya girdiler. Girdiğinde içeride babasını gördü. Gözleri açıldı. Yüreği rahatladı. Yerlerine oturunca lavabo bahanesiyle kalktı. Babasının yanına süzüldü. Durumu anlattı. Arkadaşlarına mahcup olmak istemediğini belirterek, kendisine yardımcı olmasını istedi. Babası çok anlayışlı bir babaydı:

-“Tamam oğlum, sorun değil. Dilediğin kadar ye. Ben hallederim hesabı.” Dedi.

Metin rahatlamış olarak yerine döndü. Siparişini verdi. Hep beraber espriler ve sohbetlerle yemeklerini yediler. Hesap ödeme zamanı geldiğinde çocuk gözüyle babasına işareti verdi.

Babası başparmağı ile “ok” deyip köşeden kasadaki ustaya gür bir sesle seslendi:

-“Ahmet ustaa!!! Bizim oğlan var ya, Metin, Metin. Üzerinde parası yokmuş. Sen ondan ücret almaa! Ben sonra hallederiiiim."



Ben bir baba olarak işte “bu kadar duyarlıyımdır. " Tatil gezimizde Fethiye'de Ölü Deniz’e gittik. Gökyüzünde süzülen yamaç paraşütlerini görünce:

-“Hadi çocuklar gidip yamaç paraşütüyle atlayalım” dedim. Hanım kıyameti kopardı.

-“Küçücük çocukları tehlikeli şeylere alıştırma“ diye. 

Antalya’ya gittiğimizde:

-“Hadi çocuklar gidip rafting yapalım” dedim. Gene aynı kızılca kıyamet. Hanım engel oldu. Engel olacağını biliyordum. Artvin’de Çoruh nehrinde de çocuklarla rafting yaptırtmamıştı. Çocuklar gelmiş 6 yaşına. Şimdi öğrenmeyecekler de ne zaman? 

Aynı tatilde yakıt almak için durduğumuz benzinlikte büyük oğlumun arabadan indiğini 136 km. gittikten sonra fark ettiğimizde de benzer tartışmalarımız olmuştu. 

Çocuklar daha ilkokula giderken bir şekilde ayarlayıp dil eğitimi için İngiltere’ye göndermiştim. Onda da “O kadar küçük çocuklar yalnız başına yurt dışına gönderilir mi?” diye evde çocuklar dönene kadar kıyametler kopmuştu. 

İşte ben çocuklarımı hayata “hızlı” hazırlamak için bu kadar duyarlı bir baba idim.

İstanbul’da Büyük oğlumun okuluna kayıt yenilemesi için gitmiştim. Muhasebede çocuğun sınıfını sordular. “4-C” dedim. Listeye baktılar. 4-C’de yoktu. 4-A, 4-B, 4-D… hepsine baktılar. Çocuk listede yoktu. O sıra öğretmenlerinden biri içeri girdi. Görevli hemen öğretmene sordu:

-“Metin hangi şubedeydi. Ersoy abi 4-C diyor ama 4-C de bulamadık.” Öğretmen birkaç saniye şaşkın şaşkın bakıp:

-“Metin geçen yıl 6-A’daydı!” dedi. Ben hemen kafamı kayıt yenileme evraklarına doğru döndürüp:

-“Vay bee! Ne çabuk büyüyorlar keratalar” deyip işlemlere devam ettim.

Anneler çocuklarının derslerini, ödevlerini, gelişimlerini, arkadaşlarını, sağlığını, ilaçlarını, sevdiği ve sevmediği yemekleri, yemek zorunda olduğu gıdaları, vitaminleri çok iyi bilirlerken babalar evin içinde ufak tefek birilerinin dolaştığını anca fark ederlermiş. Bizimki biraz buna benzemişti. Ama bu konuda (İstisnalar az da olsa vardır ama) yalnız olmadığım kesin.  Bir kış günü çocuklarla alışveriş için büyük bir AVM’ye gitmiştik. Çok soğuk bir akşamdı. Çıkmaya yakın çoluk-çocuk üşümeden hemen arabaya binebilsin diye ben arabayı otoparktan alıp çıkış kapısı önüne getirecektim. Biraz erken getirmiştim ve AVM’den çıkanları seyrediyordum.

İki çocuklu bir aile çıktı. Anne soğuğun şiddetini görür görmez her iki çocuğun atkılarını, kapşonlarını takmaya çalışıyor, önlerini iliklerken baba eli cebinde otoparka doğru bakıyordu. Babanın vurdum duymazlığı beni bile güldürdü.



Anne ile Baba arasındaki farklar öyle yazmakla bitmez.

Mesela parka veya gezmeye çıkarken anneler çocukları için çanta hazırlarlar. İçine: Islak mendil, iki yedek üst, iki yedek alt, bebek bezi, bol ıslak mendil, su kabı, oyuncak, güneş kremi, güneş gözlüğü vesaire doldururlar. Babalar ise evin ve arabanın anahtarını alıp kapıda beklerken bir de söylenirler: “Hep geç çıkıyorsunuz. Bir kere de benden önce çıksanız şaşıracağım!” diye.

Anne telefondaysa, o sırada çocuk bir şey istediyse anne telefondakini beklemeye alıp, birden ilgisini çocuğuna yöneltiyor. Onun sorusunu cevaplıyor, sonra konuşmaya dönüyor. Baba telefondayken böyle bir durum olduğunda çocuğa ya “bekle” işareti yapıyor ya da beklemesini bizzat söylüyor. 

Çocuk yakalamaca, sırtta taşımaca gibi oyunlar talep ettiğinde annesi genellikle yapboz yapmayı, resim çizmeyi, ya da başka şeyleri önerirken baba bu gibi oyunlarda devreye giriyor. O da diğerlerinde çekimser kalıyor.  İşine bakıyor. 

Mesela çocuksuz olarak bir yere gitmeleri gerektiğinde çocuk babaanneye bırakılacaksa; annede hemen; “Yedirebilir mi? Sütünü verebilir mi? Oyalayabilir mi?” gibi sorularla başlayan onlarca soru oluşurken, baba sadece akşam gidecekleri yeri düşünür. İçi kesinlikle daha rahattır.

Çocuk bir kurstan ya da dersten çıkışta alınırken Anne, neler yaptığını merak edip, diğer çocukların yaptıklarından, kendi çocuğunun ve öğretmenin o günkü performansına kadar her şeyi sorarken baba; "nasıldı” diye sorduktan ve “iyi” cevabını aldıktan sonra konuyu kapatır. Çocuğu alıp döner. Eğer annesi; baba çocuğu almaya giderken özellikle “şunları mutlaka sor” diye bir şey tembihlediyse onların da bir kaçını sorar. Eve geldiklerinde ise tamamının cevabını verir.

Annelere göre çocuklar pek doymaz. Özellikle de bebekken… Biz ise bu konuda daha rahatızdır. “Yemiyorsa, aç değildir.”

Çocuğun dağınık odasını toplarken yardımcı oluyorsak annesi her şeyi yerli yerine koymaya çalışırken biz çocuklarla bir olup nerede boşluk varsa o an o eşyayı, giysiyi oraya koymayı tercih ediyoruz.

Böyle örnekler hayatın her köşesinde yüzlerce var. Bir “Baba” olarak aklıma geleni yazdım. Ama annesine sorsak abartmıyorum 4’er ciltlik 3 ansiklopedi doldurabilir. 
***
Bir arkadaşımın 2 oğlundan sonra kızı dünyaya gelmişti. Birkaç yıl sonra kendisine sordum:

-“İki erkek çocuktan sonra kız çocuğu nasıl? Farkı görebildin mi?” Arkadaşım biraz da abartarak:

-“Ya kızım olmadan önce biz evde hayvan besliyormuşuz. Anca şimdi anladık” demesin mi…
*** 
Anne baba konusuna dalmışken; çok yaşlı bir çift boşanmak için hâkim karşısına çıkmışlar. Hâkim boşanma talebinde bulunan adamla kadına bakmış. Adam 90’larda. Kadın da 80’lerde. Hâkim yaşlı çifte dönerek:

-“Hayırdır amca. Bu yaşa kadar ulaşmışsınız. Boşanmak neden?” Yaşlı amca söz almış:

-“Hakim bey, biz yaklaşık 55 yıl önce boşanmaya karar vermiştik. O zamanlar çocuklarımız küçüktü. Çocuklar üzülmesinler, etkilenmesinler diye büyüyüp ölmelerini bekledik. Onun için anca gelebildik…”
***
Hay’dı, Huy’du derken geldik makalemin sonuna. Biliyorum ki geçen yazımla bu yazımın arası 120 saatten fazla oldu.

Daha kısa aralıklarla yazmayı ben de bilirim. Ama bu kadar yoğun siyasi gündeme sahip olan bir ülkede fındık kabuğunu doldurmayan konularda yazmak zor ve zaman alıyor. Sizin için katlandığım zorlukları tahmin bile edemezsiniz. 

Gelecek hafta için hayatın içinden ama acaip konularda, daha acaip bir yazı hazırlamaya fikri olarak şimdiden başladım. 

Sizin için gereken; “sabır”, benim için gereken ise “zor bir çalışma süreci”. 

Neyse. Kalın gene sağlıcakla.