dore okulları
Malatya
28 Mart, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.33
  • EURO
    35.13
  • ALTIN
    2301.7
  • BIST
    9075.66
  • BTC
    71302.75$

SAİD NURSÎ’YE KİM MUTLAK VEKİL OLABİLİR?

21 Şubat 2021, Pazar 07:47

 

 

Toplumumuzun büyük kısmına yön veren Nurcular arasında, son 5-10 senedir  tartışılan konulardan biri de; “Mutlak vekîl” mes'elesidir. Bunun dayandırıldığı yer ise, Bedîüzzamân Said Nursî (ra) hazretlerine atfedilen (Şâibeli) bir mektubun şu kısmıdır: “Şimdi bütün talebelerin fevkınde diyerek değil, benim en yakınımda, hizmetimde olup bir derece tâm tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde, dört beş adamı mutlak vekîl yapıyorum. Ben ölsem veyâ hayâtta şuursuz kalsam, Nûrlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tâm yapabilsinler. Şimdilik Tâhirî, Sungur, Ceylân, Hüsnü ve bir iki adam daha mutlak vekîlim olarak vasiyet ediyorum.”

Pek çok noktadan böyle vekâlet, bâtıldır ve mümkün de değildir. Şöyle ki:

“İşâret-i ğaybiye ile  '64'te Risâle-i Nur te'lîfçe tamâm olur' diye haber-i ğaybiyeyi iki hâl tasdîk ediyor.

“Birincisi: Çok mühim noktalar hâtıra geldiği hâlde, risâleyi te'lîf cihetine sevk edilmiyor.

“İkincisi: Risâle-i Nûr'un hıfz ve neşrine ve sahâbet ve himâyetine çalışmak için hayât isterdim. Fakat hadsiz şükür olsun ki, bir bîçâre ihtiyâr Said yerinde çok genç Said'ler o vazîfeyi yapıyorlar. Hususan Hüsrev'ler, Feyzi'ler, Ahmed'ler, Mehmed'ler birâderzâdem gibi çok Abdurrahman'lar ve hâkezâ.”(1)

Emirdağ Lahikası-I'de yukarıdaki iktibastaki “64”e açıklık getiriliyor. Üstâd şöyle buyuruyor:  “İhtâr edilen ikinci nokta: Mâdem Arabîce altmış dörde [Milâdî 1945]  girdik, işâret-i gaybiye gelmesiyle Risâle-i Nûr tekemmül etmiş olur. Eğer Rûmî tarihi [Mîlâdî 1947-‘48] olsa, daha iki senemiz var.”2

  • Bu iki noktaya göre, en son 1948'de Risâle-i Nûr'un Üstâd tarafından te'lîfi sona erdiğinden, bu tarihten çok daha sonra yazıldığı iddia edilen “Mutlak vekîl” mektûbu, Risâle-i Nûr'dan ma'dûd değildir ve ümmeti bağlayıcı bir tarafı yoktur.
  • Ayrıca böyle bir mektûbun varlığı şâibelidir. Bugüne kadar müddeîler tarafından Üstâd'ın üzerinde tashîh, tasvîb, takdîr ve “neşredilsin işâretleri” bulunan bir metin ortaya konulamamıştır.
  • 1 numaralı iktibâsta Üstâd'ın görevinin sona ermesiyle isimleri “Yeni vazîfedârlar” arasında sayılan Hüsrev Altınbaşak, Mehmet Feyzi Pamukçu ve İbrâhim Hulusi Yahyagil gibi saff-ı evvel talebelerin isimlerinin “mutlak vekîller” arasında sayılmaması “mutlak vekîl mektubu”nu illetli kılar.
  • Kezâ hemen hemen bütün Nûr gruplarının tartışmasız “1 numaralı abisi Zübeyr Gündüzalp” isminin “Mutlak vekîl mektubu!”nda sarâhaten geçmemesi de bu metni anlamsız kılar. Üstâd hazretleri en yakın talebesinin ismini atlamak gibi (Hâşâ) bir gaflete düşer mi?
  • Üstâd'ın bir başka vasiyetnâmesinin dipnotuna kendi eliyle yazdığı “on iki” kişilik vâris ve vekîller listesine dâhil etmediği “Zübeyr Gündüzalp” isminin bir başkası tarafından Üstad'ın yazısını taklîden çirkin bir şekilde eklenmesi3 yukarıdaki madde hükmünü te'yîd etmektedir.
  • İlletli “Mutlak vekîl mektubu”nda “Tahirî, Sungur, Ceylân ve Hüsnü”nün isimleri sarâhaten yazılı. Mektûbdaki “dört beş adam” kaydıyla listeye en fazla bir kişi daha eklenebilir. Ancak bunun da tarz-ı ta'yîn ve tesbiti belli değildir. Durum bu muvâcehede iken “Zübeyr Gündüzalp, Bayram Yüksel ve Abdullah Yeğin”i listeye ekleyerek sayıyı 5'ten 6'ya kim, ne hak ve usûlle çıkardı? Erken vefât eden Ceylân Çalışkan'ın yerine kim ikame edildi? Bilâhare diğer müteveffâların yerine geçmek üzere ikame mekanizması niçin çalıştırılmadı? Ayrıca “Son mutlak vekîl”in de vefatıyla “vekâlet müessesesi” nasıl işleyecek?
  • Risâle-i Nûr mesleği tarikat değildir ki, onda “postnişinlik, verâset ve vekâlet” mes'elesi bahis mevzuu olsun. Demek ki mesleken de “mutlak vekîllik” merdûd ve geçersizdir.
  • Üstâd Bedîüzzaman gibi beşerî ve İlâhî hukuku bilen bir allâmenin 5 adet (Hem de mutlak cinsinden) vekîl ta'yîn edip onları birbirleriyle çarpıştırması mümkün müdür? Bunların vekâletleri “mutlak” ise “hâkimiyet ortak kabul etmez” fehvasınca çarpışmaları kaçınılmazdır.
  • Nitekim sûretâ “bir” gözükseler de aralarındaki gizli hâkimiyet kavgası sebebiyle ne câmianın birlik ve dirliğini te'mîn edebilmişler ve ne de tahrîfât ve nüshâ farklarından arınmış bir “Risâle-i Nûr Külliyâtı”nı ümmete hediye edebilmişlerdir.
  • Gerek beşerî ve gerekse İlâhî hukukta vekâlet müvekkilin vefatıyla sona erer. Maddî vârislik ise nesebî akrabalar için geçerlidir. Nitekim Urfa Tereke Hâkimi, Üstâd'ın 23 Mart 1960'ta vefatından sonra köstekli saat, yatak ve yorgan gibi mütevâzî mîrâsını hemen yanı başındaki “mutlak vekîller”i muhatap kabul etmeyip Konya'daki nesebî kardeşi Abdülmecid Ünlükul'a göndermiştir.
  • “Mutlak” kelimesi içi boş ve hududu meçhul ve derin bir mefhumdur. Bu anlamda “Tahir Mutlu, Zübeyr Gündüzalp, Bayram Yüksel, Hüsnü Bayramoğlu, Abdullah Yeğin ve Mustafa Sungur; Üstâd'ın ummanlar gibi ilmine mi, deryalar gibi irfanına mı, gürül gürül çağlayan ilhâmına mı, mâzi ve müstakbeli ihata eden velâyetin, keşfiyâtına ve kerametine mi, 1000 yıllık vesvese ve şübehât ordusunu dağıtan asrın imamlık ve müceddidliğine mi, haramlardan uzak takvâsına mı, a'mâl-i sâliha ile süslü salâhatına mı, peygamber (asm) yıldızları sahâbe mesleğine mi, Allah'tan başka kimseden korkmayan cesaret, kahramanlık ve tavizsizliğine mi, üç ayda bir ezberinden tekrarladığı 90 kitâbı içinde bulunduran hâfızasına mı, haramdan şiddetle sakındığı gözüne mi, âlemi tesbîhini işiten kulağına mı, beşer havsalasının kavrayamadığı iktisâd ve istiğnâsı mı, seyr ü sülûkünü tamamlayıp tecelliyât-ı Zâtiyeye mazhariyetine mi mutlak vekîldirler? 

Gerçekten dünyada Üstâd Bedîüzzamân Said Nursî (ra) hazretleri ve onun sahabe mesleğine ne (Hem de mutlak cinsinden) vekâlet da'vâ etmek kadar büyük bir densizlik olamaz. Ne yazık ki, utanmadan ve sıkılmadan Üstâd'a ve onun nezih mesleğine vekâlet da'vâ eden densizlerle onların çevresinde körlemesine, hâle hâle toplanan mesleksizler gürûhunun bulunduğu bir dünyâda yaşıyoruz. Ne yapalım, gidecek başka bir yerimiz yok ki, olsa da oraya gitsek!..

DİRİLİŞ POSTASI GAZETESİ

 

-------------------------

  1. Emirdağ Lâhikası-II, s. 233.
  2. Emirdağ Lâhikası-I, s.70.
  3. Emirdağ Lâhikası Küçük Ali Elyazması, s. 268.