dore okulları
Malatya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    35.06
  • ALTIN
    2458.5
  • BIST
    9820.51
  • BTC
    64419.25$

Tarîk-i Müstakîm

14 Ocak 2022, Cuma 08:50
Tarîk-i Müstakîm





Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla...

Hamd; âlemlerin Rabbi olan Cenâb-ı Hakk'a, sonsuz salât ve selâm; aşkıyla kâinatın yaratıldığı Efendimiz'e, O'nun aziz âl ve ashâbına, nûrlu yolunun kutlu yoldaşlarınadır.

Beşeriyetin, insanlığın kurtuluş vesilesi, Allah-u Zül-Celâl'in razı olduğu ezelî ve ebedî dini İslâm'dır.

Yani beşeriyet, insanlık, dünyada saadet, ebediyette kurtuluş, cennet ve cemâl istiyorsa; İslâm'ı zerrelerine kadar yaşamalı, İslâm'ın din olarak tüm emirlerine riayet ederek nehiylerinden sakınmalıdır.

Yaşanan tüm hadîseler, alenî olarak bu hakîkâti yüzyıllar, asırlar boyu göstermiş ve dahi ispatlamıştır. Nitekim İslâm'dan kopuşun, ayrılışın neticeleri de bugünkü dünyamızda gayet açık hadîselerle yaşanmaktadır.

Birtakım biçareler, korkunç çalkantılar içerisinde perişan ve çaresiz halde bocaladıkları halde hâlâ İslâm'a dönüş çarelerini aramamakta, gaflet ve zavallılıklarında, sonu olmayan gidişatlarında ısrar etmektedirler. Oysa tek kurtuluş çaresi; bütün müesseseleriyle İslâm'a dönüş ve hakîkâte teslim oluştur. Bunu âlemlerin Rabbi olan Allah böyle istemiş, yarattığı kullarının saadetini, vadettiği dinî nizâma bağlı kılmıştır.

Mülkün sahibi, Kur'ân-ı Kerîm'inin Maide Sûresi'nde: "Sizin için dininizi kemâle erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim" saadetinizi o nûrlu yolda kıldım buyuruyor.

Çünkü ebedî din olan İslâm; kavî, sarsılmayacak temellere dayanır.

1400 küsür senedir İslâm şahlanmıştır; ancak Yüce Rabbimiz imtihan ediyor, son 1 asırdır âlemi İslâm'da bir bocalama, bir sarsıntı, bir dağılma, dış görünüşünda bir perişanlık mevzubahistir.

Mevlâ Teâlâ'nın, Âl-i İmrân Sûresi'nde izâh ettiğince: "Biz zafer ve yenilgileri insanlar arasında döndürür dururuz ki; Allah imân edenleri ortaya çıkarsın ve içinizden şahitler oluştursun. Zira Allah, davasına ihânet edenleri sevmez."

Bunun gayesi; kimin tarîk-i müstakîmde, İslâm'ın fildişi caddesinde, Kur'ân'ın nûr çeşmesinde, Hz. Muhammed Mustafa'nın (sas) ilâhi ve Rabbânî envâr ve Hakk'a giden çizgisinde dosdoğru sabit kalacağı, kimin de yol değiştirip, zaman seli içerisinde, çer çöp halinde bir boşluğa doğru kayıp, akıp gideceğini gö(ste)rmek adına imtihana tabî tutmaktır.

Hakîkât çizgisinin biricik nûru, öyle bir nûr ki; ay, güneş ve yıldızlar O var diye ışığa kavuşmuştur.

Kâinâtta nûr ve ışık nâmına ezelden ebede her ne var ise; ağızların tadı, gönüllerin aşkı Râsûl-ü Zişân Efendimiz (sas) hatrına ve şerefinedir. Yüce Rabbimiz, O eşsiz nûrunu Tevbe Sûresi'nde öyle tanıtıyor insanlığa: "Andolsun, size içinizden öyle bir peygamber geldi ki; gayet izzetli ve şereflidir." 

Cenâb-i Hakk, Hz. İnsan olan beşeriyete bu sayede ne büyük izzet ve şeref veriyor... 

Yani peygamberiniz semâdan inmiş bir melek değil; sizden, içinizden biri; kadrinizi bilirseniz buyuruyor. "Varlığın biricik gözbebeği, kâinâtın eşsiz ruhu, 124 bin enbiyânın imâmı ve peygamberi, arşın, kürsinin, levhin, kalemin, cennetlerin ve gönül nimetlerinin kendi nûrundan yaratıldığı Muhammed Mustafa'yı içinizden gönderdim ve sizi O'na ümmet kıldım" buyuruyor... 

Öyleyse Sahib-i Kur'ân, Sahib-i Şeriât Allah tekaddes hazretlerinin en yüce dostu, nefsi ve kalbi kabza-i kudrette, daimi inâyet ve İsmet-i İlâhiye'de olan Rasûlullah, Nebiyullah, Habîbullah'a ümmet olabilmek; ne tarifsiz bir nasip, ne büyük bir nimet, ne ihtişamlı bir şereftir; elhamdülillâhi teâlâ... 

O ki, kendisi masum olduğu halde, her daim bu duayı ümmetine tâlim için okumuştur: "Ya Rabbi, nefsimin şerrinden sana sığınırım." Yine niyâz ederdi ki: "Allahım! Beni göz açıp kapayıncaya kadar, hatta ondan daha az bir zaman bile nefsimle baş başa bırakma."
Günümüze döndüğümüzde, hakîkâte muhalefet eden süprüntü haline gelmiş, iki ayak üzerinde yürüyen bütün sefil mahlûklar; nefsine tâbi olmuş kölelerdir. 

İbâdet ve tââtten zevk almayan, din ve şeriât düşmanı bu yüzüstü sürünen esfel-i safîlinler; nefsinin izini sürenlerdir. 

Onun içindir ki, dâr-ul imtihân olan bu âlemde, nefsin şerrinden; ihlâs ile Allah'a sığınacağız.

Kur'ân-ı Kerim'in Yusuf Sûresi'nde Hz. Yusuf (a.s.) öyle diyor: "Ben nefsimi temize çıkarmam; çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir."

Soruyorlar; niçin bu nefis bizim içimizde o zaman? 

İmtihan için. 

Melekler nûrdan yaratılmıştır; fakat beşerin hayırlıları meleklerin hayırlılarından daha hayırlıdır. 

Çünkü meleklerde nefs mücadelesi, terakki yoktur. Beşer, Cenâb-ı Hakk'ın verdiği mühlete dek devamlı mücadele ve cihad ile mükelleftir. 

Hadis-i Şerif’te, Râsulullah aleyhissalatü vesselam Efendimiz: "Hakîki mücahid nefsine karşı cihad açan kimsedir" buyurmuşlardır. 

Gerçek mânâda nefsini tanıyan ve onun arzularına muhalefet eden kişi, nefsini ve zaaflarını tanımış olur. Nefsini tanımaktan gâfil olan, devasa bir tehlikeye karşı savunmasızdır. Nefsini tanımayan kişi, ona nasıl muhalefet edebilir ki? 

Velhasıl, nefs-i emmare, işlediği kötü fiillerden asla utanıp, pişmanlık duymadığı gibi, hiçbir zaman azap da duymaz ve kendinden, enâniyetinden başka ilâh tanımaz. 

Ki nefsin ilacı tevhîddir. Kişi, "Allah'tan başka ilah yoktur, ibadet etmeye lâyık yegane hakîkât O'dur" tasdîği ve takdîrinde bulunmadığı müddetçe; nefs-i emmaresinden bir çıkış yolu bulamaz, helâk olup gider.

Yüce Rabbimizin Âl-i Imrân Sûresi'nde buyurduğu üzere: "Her kim Allah'a dayanırsa; kesinlikle doğru yola iletilmiştir."

Sonsuz hamd; ancak O'na mahsustur.

Vesselâm...