dore okulları
Malatya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.56
  • EURO
    34.96
  • ALTIN
    2440.5
  • BIST
    9716.77
  • BTC
    64378.27$

Tekme Hukuku

16 Ocak 2022, Pazar 12:13
Tekme Hukuku
 





Enteresan bir tweet ile başlayalım bu haftaki makalemize:
İsmail Kılıçarslan yazıyor:
Cenazeye gidecektim. Sis yüzünden Sabiha Gökçen'deki hemen bütün uçuşlar -benim ki de dahil- iptal olmuş. Havalimanında adamın biri görevliye bas bas bağırdı önümde: "Bu uçuşu iptal eden yetkiliyle görüşmek istiyorum." Görevli de sakince cevap verdi: "Yetkili Allah. Dilerseniz mescit de ilerde."

Merhaba sevgili Malatyatime okurlarının benim makaleme düşen kısmı. Makalemi açıp okumayanlara merhaba desem de haberleri olmayacağı için israf etmeye gerek yok. 

Avukatın biri değişiklik olsun diye bir hafta sonu ava çıkmış. Uzunca bir süre dolaştığı halde bir şey avlayamamanın sıkıntısı ile sinirli bir şekilde dönüşe hazırlanırken bir ördek sürüsünün geçtiğini görmüş. Hemen tüfeğini ateşlemiş. Ördeklerden biri havada çırpınıp bir bahçeye düşmüş. 

Avukat bahçe duvarına gelmiş. İzinsiz girmek de suç sayılacağından sağa sola bakmış ve kimsenin olmadığından emin olunca duvardan atlamış. Ördeği ilerde bir ağacın dibinde görünce oraya yönelmiş. Ancak:

-“Hoop hemşerum. Sen kimsun? Benum arazimda ne gezeysun?” sesiyle irkilmiş. Yaşlı bahçe sahibi ile burun buruna gelmiş.

-“Ördeği avlamıştım. Bahçenize düştü. Onu alıp çıkacağım.”

-“Bahça benumdur! İçindeki de bana aittur. Alamazsun!”


Avukat bu ihtiyarla uğraşmadan ördeği alıp çıkmak niyetiyle hukukun üstünlüğünü kullanarak:

-“Bak ihtiyar. Ben bölgenin en iyi avukatıyım. Sana öyle davalar açar ve yüklenirim ki değil ördeği, arsanı versen kurtulamazsın. Beni engellediğine seni pişman ederim. Sürüm sürüm süründürürüm!!!

İhtiyar arsa sahibi bakmış karşısındaki azgın. Laftan anlamaz. Bir de mahkemeler onun alanı. Süründürür mü, süründürür! Avukata:

-“Bak avukat bey. Bizum buralarda bu tür anlaşmazluklar mahkemeyle çözülmez. Taha kolay bir yöntemimiz vardur.”



-“Nedir o yöntem?”

-“Birbirimize sirayla  3’er tekme atacağuz. Kim “pes” ederse ördeği diğeri kazanur.”

Avukat düşünür. “Adam bana göre yaşlı. Vursa vursa ne kadar acıtacak. Ben yenerim. Mahkemelerde uğraşsam kazanırım ama harcadığım zamana değmez.”

-“Tamam Amca. Kabul, tekmeleşelim.”

-“Olur ama, Pahçe sahibi olarak ilk tekmeleri ben atacağum.”


Avukat bu şartı da kabul etmiş. Arkasını dönüp poposunu tekmeye hazırlamış. İhtiyar bahçe sahibi “BİİİİR” deyip, olabildiğince güçlü olarak avukatın kasıklarına aşağıdan yukarı doğru sert bir tekme atmış. Avukat can havliyle çığlıklar atarak yer yığılıp kıvranmaya başlamış. İhtiyar “İKİİİ” deyip yerde kıvranan kibirli avukatın böğrüne bir tekme daha sallamış. Avukat ikinci darbe ile neresine yanacağını bilemeden yerde inlerken “ÜÜÜÜÇ” diyen ihtiyar üçüncü tekmeyi avukatın suratının ortasına patlatmış. Ağzı burnu kan revan içinde kalan avukat zorlukla ayağa kalkıp kendini toparlamış. Tekme atma sırası avukata gelmiş. İhtiyar bahçe sahibi ağacın dibinde cansız yatan ördeği almış ve avukata uzatmış:

-“Pen pes edeyrum. Yenildum. Ördek senundur”
***


Güçlü olmakla akıllı olmak farklı şeylerdir. Gücünü aklınla kullanamazsan yenilmeye mahkûmsun. 

Benim Gazi Eğitim Fakültesinde öğrenci olduğum yıllarda Üniversitede eylemlerin, kavga gürültülerin arasında maalesef doğru düzgün bir eğitim alınamazdı. O dönemlerde mezun olanlar eğitimlerini okullarda öğrencilerine dersleri anlatırken öğrenip tamamladılar. Bazıları bunu başarıp iyi bir öğretmen oldu. Bazıları ise çok farklı yöntemlerle kendilerine göre bir sömürü ve söğüşleme düzeni oluşturdu.

Şanlıurfa Lisesinde öğretmenlik dönemimde bütünleme sınavlarında Sanat Tarihi ders öğretmeni ve Gazi’den tekme-tükürük arkadaşım Mustafa Öğretmenle birlikte 3 kişi olarak Sanat Tarihi sınav sorularını hazırlayan komisyona görevlendirilmiştik. Mustafa Yılmaz dürüst ve prensipli bir öğretmendi. Aynı durum diğer Sanat Tarihi öğretmeni için geçerli değildi. Çok fazla öğrenciyi Sanat Tarihi dersinden bütünlemeye bırakmıştı. Okulun kapanması ve bütünleme sınavları arasındaki süreçte de yasak olmasına rağmen evinde Bütünlemeye kalan öğrencilere Sanat Tarihi dersi veriyordu. Ama ne ders(!)

Öğrencilerden duyduğumuza göre on beş günlük ders ücretini peşin ve nakit olarak alıyor sonrasında da sınavda çıkacak 5 soruyu bunlara yazdırıyormuş. Cevaplarını da kitapta işaretliyor ve “Sadece buraları ezberleyin geçersiniz. Aman yanlış cevap yazmayın, ben karışmam” diyormuş. Bu şekilde 20 civarında öğrenciden para almış. Öğrencilere “çıkacak sorular” diye verdiği 5 soru da böylece bizim elimize gelmişti. Mustafa öğretmenle birlikte bizim komisyona görevlendirilmemiz, kendi kafasına göre (Öğrencilerle paylaşmış olduğu) soruları seçme imkanını riske sokmuştu.



Komisyonumuz sınavdan bir saat önce toplandı. O kitapta bir yeri gösteriyor ve:

-“Burası çok önemli. Bu bölümde bu soruyu soralım” diyordu. Biz ise onun öğrencilere verdiği tiyonun o olduğunun bilgisiyle tamamen başka bir yerden soru hazırlıyorduk. Bir oy’a karşılık İki oy ile komisyon kararı netleşiyordu. Sanat Tarihi öğretmeni ter içinde kalmış öğrencilere “sattığı” sorulardan farklı sorular çıkmasına çok sinirlenmişti. Haklıydı da. Sen “şu, şu sorular çıkacak” de. Ona göre para al, ama tamamen farklı yerden sorular çıksın. Şanlıurfa gibi bir yerde olacak şey miydi bu?

Sınav başladı. Birçok öğrenci soruları şaşkınlıkla karşıladı. Öğrencilere yardım etmeye kalktığında ise biz müdahale ediyorduk. Sınav bitti.

On güne kadar Sanat Tarihi öğretmenini gören duyan olmadı. On günden sonra gördüğümüzde yüzündeki yara izleri yeni yeni kapanmaya başlamıştı.

Dersini almış mıdır bilemem. Ama bizimle selamı sabahı kesti. Bu bana İslam tarihinden bir olayı hatırlattı:

Hz. Ali (r.a) bir gün atıyla mescide gelmiş. Namazını kılıp çıkacak. Caminin önünde birisini görmüş. Ona:

-"Ben namaz kılıp çıkana kadar atıma bakabilir misin?" diye sormuş. Dışardaki adam da "Bakarım tabiki" demiş. Hz. Ali (r.a) içeri girmiş. Namazını kılmış. Çıkacağı esnada kendi kendine demiş ki: "Dışardaki adam namazımı kılıncaya kadar atımın başında durup beni bekledi. Cebimde iki dirhemim var. O iki dirhemi ben bu adama vereyim"

Hz. Ali (r.a) çıktığında adamın gitmiş olduğunu görüyor. Giderken de atın yularını çalıp gitmiş. Hz. Ali (r.a) orada bulunanlardan birine cebinden çıkardığı iki dirhemi verip bir yular alıp gelmesini istiyor. Adam gidiyor. Elinde bir yularla gezip "satılık yular" diye dolaşan adamdan yuları alıp geliyor. Hz. Ali (r.a) yuları görünce tanıyor. Bu kendi atındaki yular! Hz. Ali (r.a) üzüntüyle:

-"İnsanoğlu kendisi için takdir edilen rızka mutlaka ulaşacaktır. Fakat acele etmekle HELAL OLAN RIZKINI HARAMA ÇEVİRİYOR. Eğer sabretse ve bekleseydi o rızık ona gene gelecekti. Helal yolla gelecekti. Ama o acele etti. Helal rızkını harama çevirerek kendine yazık etti"
Eee her şeyin de bir karşılığı var elbette.
*** 
Sevgili okurlar. Her Pazar hazırladığım “Baba Kahvaltıları” bazı okurlarımın hanımlarıyla problemler yaşamalarına sebep olmuş. Okurlarımdan Muhammet Kumaş mesaj atmış: 
-“Eline sağlık abi. Şu baba kahvaltısını menüsünü de paylaşırsan sevinirim. Malum bizde de o yönde beklenti oluştu senin yazılar sayesinde. 

Cevap yazdım: 

-“Valla, yazarım yazmasına da, başın belaya girer. Beklentiler çoğalır. Sen yumurta haşlayıp sür masaya. Onu da masaya götüremeden düşürüp kır. Bir daha mutfağa sokmazlar. Rahat edersin.”

Velhasıl siz kalın sağlıcakla.