dore okulları
Malatya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.48
  • EURO
    34.85
  • ALTIN
    2446.9
  • BIST
    9872.93
  • BTC
    64344.43$

TESLİMİYYET

24 Mart 2021, Çarşamba 07:38

 

 

 

   Pıhtılaşmış can damarlarında her dem tazecik bir akıştır teslimiyet. Kanı çekilmiş bedenin, hayat damarlarına uyguladığı diriltici kuvvettir. Kalp atışının dizginlenemeyen ilâhi ritmine kapılıp, her zerreye aşkla vuruşudur. 

   Kurak gönül iklimine inen sağanak yağmur... En içe doğru, gürül gürül çağlayan ab-ı hayatın, derin, hisli çağıltılarının can kulağında çınlayışı...  

   Ayaklar altında ezilmekten kurtulan tohum mesabesindeki göğsün tam ortadan çatlayışı... Çatlayışı ve göğe uzanışı; esareti paramparça eden filizlerin...  

   Bu minvalde teslimiyetin mihver ayeti şöyle der: "Rabbi Ona: "(İslâm'a) Teslim ol, (selâmet bul)" dediğinde: (O) "Âlemlerin Rabbine teslim oldum" demişti. (Bakara, 131.) 

   Ömür miâdı doldu dolacak, gün belki ağardı, belki ağarmayacak...

Sâhi, aralamayacak mı insan hakikât perdesini, yaklaşmadı mı hâlâ; ha inildi, ha inilecek o kaçınılmaz durağa?  

   Ki, en mühim ve cevabı, tüm cevapları kuşatan soru; müslüman kendisini Allah'a teslim etmiş insan demek değil midir!?  

   Şüphesiz ki; İslâm teslim olmak demektir ve ancak teslim olana “Müslüman” denir. “Ben kendimi, nefsimi, hevâ ve hevesimi Allah'ın emrine teslim ettim; ne dilerse onu dileyeceğim, ne emrederse hoşuma gitse de gitmese de, nefsime ve kendi arzularıma uysa da uymasa da, razı olsam da olmasam da…

   Yalnız O'nu ve ancak O'nu razı edeceğim” makamını bir ömür muhafaza etmektir.  

   Muhabbet rıza ile kâimdir. İtaat ve teslimiyet, bu sevginin, bu muhabbetin tabii sonucu, gereği ve tezâhürüdür. 

   Öyle ki; hakikî teslimiyet, sağlam bir havf ve recâ şuuruna sahip olmayı da gerektirir. Allah'tan korkan, çekinen insan, başkasından korkmaz. Allah da, kendisinden korkan, çekinen ve ümitvâr olan insanı başkasının eline, tasarrufuna bırakmaz. Hayır görünen şeylerin sonu şer, şer görünen şeylerin sonu da hayır olabilir. İşlerin iç yüzünün ve akıbetinin ilmi yalnızca Allah'a ait olduğu için, Allah'a sonsuz bir itimat ile güvenmek, işleri yalnız O'na havale etmek ve karşılığında sonuç ne olursa olsun, O'nun takdirine rıza göstermek gerektir.

 Nitekim, her ân işleyişte olan bir kaderullah vardır. O işleyişe karşı çıkmak da şiddetli bir inkisârdan kaçamamaktır. O karşı çıkış hâşâ şu demektir: "Ben kendi kaderimin söz sahibiyim. Benim üzerimde başka bir irâde yoktur. Benim üzerimde bir irâde bana tesir edemez, beni kontrol edemez, beni yönlendiremez. Ben ki kendim için en doğru olanı bilirim, isterim ve gerçekleştiririm. Benden başka hiç kimse benim için doğru ve iyi olanı bilemez, dileyemez. Planı ancak ben yapar, ben bozarım."

   Tam da böyle bir mücadelenin içinde insan. Hakikâtin sesiyle, riyânın sesini birbirinden ayırmakla mükellef bir muhatap. 

   Teslimiyetle gerçek hürriyete kavuşamayan kişi için, kavuşmak yoktur, hazin bir ayrılıktır bütün bekleyişi... Oysa kalbin tek yönü vardır. Oraya yöneldiğinde başkasına yönelemez. Kişide iki farklı niyet (irâde) aynı anda ve bir arada olamayacağı gibi, iki sevgi de bir arada olamaz. 

    Allah'a kulluğun, teslimiyetin mükemmelliği de, kulun kalbinin Rabbini müşâhade etmeyi ve kulluğun adâbına riâyeti yalnız Rabbine dayandırmasıdır.  

   Tahkiki misâl tasdik edildiğinde şu görülür: Zatı için sevilen yalnızca birdir. Bir kalpte, zatı için iştiyâk duyulan iki şeyin bir arada, aynı anda bulunması imkansızdır. Hiçbir yönüyle başkasına muhtaç olmayan, varlığı ve yaşamı kendinden olan Allah'tan başka ikinci bir yaratıcı olmadığına göre; bu âlemde birbirine denk ve müstakil iki Rab bulunmadığına ve mümkün olmadığına göre; zatı için sevilen yalnızca, kendi zatıyla kendi dışındaki her şeye sonsuz muhtaçsız olan; bilakis her şeyin zatı için dâhi O'na muhtaç olduğu hak ilâh Allah'tır. 

    Şu halde denilebilir ki, teslimiyet-i sevgi: Allah sevgisi. O'nun için ve O'nun uğruna sevgidir. Allah'la birlikte sevgi ise şirke sevgidir. Şirk ehlinin, şirk koştukları ilâhlarını sevmeleridir. Allahu Teâlâ'nın hitâbındaki gibi: "İnsanlardan bir kısmı Allah dışında birtakım ortaklar edinirler ve onları Allah'ı sever gibi severler. İmân edenlerin Allah'a sevgileri ise daha fazladır." (Bakara, 165) 

   Allah'ın affetmediği şirkin temeli de bu sevgide yapılan şirktir. Çünkü müşrikler, ilâhlarının ve putlarının, gökleri ve yeri yaratma hususunda Allah'a eş koştuklarını iddia etmemişlerdir. Müşriklerin onları ortak etmeleri, Allah ile birlikte onlara da sevgi beslemeleri sebebiyledir. 

   Dostluklarını, düşmanlıklarını o sevgi üzerine kurmuşlar, bu sebepledir ki onları ilâhlık derecesine getirmişlerdir. Aslen ve bizzat Allah'ı sevmek, O'na teslim olmakla, başka sebeplere binaen Allah'ı sevmek ve onunla birlikte başkalarına teslim olmak arasında sonsuz farklar vardır. Tevhid ehli ile Şirk ehli arasındaki yol ayrımı bu noktadadır. 

   Değil midir ki; teslimiyette kişi kendi irâdesini terk ettikten sonra kemâlat ile Rabb'inin irâdesini kendi irâdesi edinir? Zira aşk ancak o zaman vuku bulur; binler, yüzler, onlar ve dâhi ikilikler, bir olur. Artık gerisi olmasa da olur...  

   Ve anlaşılır ki: teslim olana dâhi, teslimiyet iştiyâkını veren o fail, her zerreyi, her zerreyle beraber ve tüm kâinata hükmeden, gören, duyan, bilen ve dilediğine dilediğini dilettiren ve dileyenin dileğine icâbet edendir. 

   Anlaşılır ki: çekim gücü denilen o muazzam hisle sevenin sevgisini bahşeden, teslim olanın teslimiyetini lûtfeden, ki yarattıklarını çok seven ve asıl sevilmeye asıl lâyık olandır. 

Üstâd'ın kalb-i tasdikiyle bitirelim:
"Yalnız Bir'i iste; başkaları istenmeye değmiyor.
Yalnız Bir'i çağır; başkaları imdâda gelmiyor.
Yalnız Bir'i talep et; başkaları lâyık değiller."


Bütün hamdler ve sonsuz övgüler yalnız O'nadır.