dore okulları
Malatya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.44
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2440.3
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63771.52$

Turgut Özal ve Dört Eğilim

19 Nisan 2019, Cuma 16:06

 

(Sesli Makale)

 

Bu sene Rahmetli 8. Cumhurbaşkanımız Turgut Özal'ı (Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun…) İstanbul Topkapı'daki kabri başında sevenleri olarak bir araya gelerek sevgi ve minnetle andık. Anma törenlerine olan ilgi her yıl artarak devam etmekle birlikte bu yılki törende; siyasete yön veren dört eğilimi temsil eden partilerin temsilcilerinin katılımı çok yüksekti.

 1980'lere kadarki çok partili siyasal hayat içinde; şiddetli siyasi çekişmeler sonucu ortaya çıkan toplumsal kamplaşmalar toplum içinde çatışmaları da beraber getirdi. 1980'lere kadar birçok insanımız yaşamlarını kaybettiler ve ülkemiz sosyal ve ekonomik büyük çöküntüler yaşadı.

 Bu çekişmelerin sonucu siyaset hayatımız (Demokrasimiz) 3 kez askeri müdahalelerle kesintiye uğradı. En son 12 Eylül 1980 müdahalesi ile Siyasi Partiler kapatıldı. Siyasi yasaklarla insanların seçilme hakları askıya alındı. Milli Güvenlik Kurulu 13/5/1971 tarihli 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu'na bir ek yapılarak komutanlıklara, kamu kurumu görevlilerinin işlerine son verebilmesini isteme yetkisi tanındı. Sıkı Yönetim Komutanları bu yetkiye dayanarak başta YÖK'e karşı çıkan Akademisyenler de dahil olmak üzere 5 bine yakın kamu görevlisinin işlerine son vermişti.

 Turgut Özal; 1980 öncesi bir araya gelemeyen farklı siyasal akımları, kurduğu Anavatan Partisi'nde Demokratik Sol, Liberal Sağ, Milliyetçi Sağ ve Muhafazakâr Sağı (CHP, AP, MHP ve MSP) temsil eden görüşleri Anavatan Partisinde (dört eğilimi) aynı şemsiye altında birleştirerek, siyasete hoşgörü ve birlikte iş yapabilme anlayışını getirmişti. Yasaklarla toplumsal barışının ve kalkınmanın olmayacağını ileri sürerek “Temel Hak ve Özgürlüklere” büyük önem vermişti. Hür düşüncenin ifade edilmesinin önünde engel olan Türk Ceza Kanunu'ndaki 141,142 ve 163 maddelerinin kaldırılmasını da sağlamıştı.

 1989 yılında Danıştay tarafından; “Sıkıyönetim komutanlarının istemleri üzerine işlerine son verilenler, kamu görevine ilk başladıkları tarihte, bu görev için yasa ve yönetmeliklerde öngörülen nitelikleri kaybetmemiş olmaları koşuluyla, işlerine son verildiği bölgede sıkıyönetim kalktıktan sonra, kurumlarınca eski görevlerine iade edilirler” hükmü verildi. Bu hükümle birlikte kamu görevlilerinin, görevlerine geri dönmeleri sağlandı. Üstelik bu karara dayanan bütün kamu görevlileri, illerinden sıkıyönetimin kalktığı tarihten itibaren maaşlarını da toplu olarak aldılar.

 1950 yılından bu yana yapılan seçimlerle 31 Mart 2019 da yapılan Yerel Seçimler sonrası seçilen Başkanlardan bir kısmı Kanun Hükmünde Kararname ile işlerinden olmaları gerekçe gösterilerek mazbatalarının geri alınması; seçme ve seçilme haklarının yok sayılmasına sebep olmuştur. Hukuk devletinde kanunların uygulanması esas olmalıdır.

 Kanunlarımızda Belediye Başkanlığı seçilme yeterliliğine bakıldığında

Madde 10 – Onsekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşı seçilebilir.

 Seçilemeyecek olanlara bakıldığında:

Madde 11 – Aşağıda yazılı olanlar milletvekili seçilemezler:

a) İlkokul mezunu olmayanlar,

b) Kısıtlılar,

c) Askerlikle ilişiği olanlar,

d) Kamu hizmetinden yasaklılar,

e) Taksirli suçlar hariç, toplam bir yıl veya daha fazla hapis veya süresi ne olursa olsun ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar,

f) Affa uğramış olsalar bile;

1. (Değişik: 2/1/2003-4778/15 md.) Basit ve nitelikli zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolaylı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile istimal ve istihlak kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık suçları, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma veya Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından biriyle mahkûm olanlar,

2. Türk Ceza Kanununun İkinci Kitabının, birinci babında yazılı suçlardan veya bu suçların işlenmesini aleni olarak tahrik etme suçundan mahkum olanlar,

 Şeklinde tanımlanmıştır. Bu kriterler arasında Kanun Hükmünde Kararnamelerle işlerine son verilenler tanımlanmamıştır. Kanunda istenen yeterlikleri göz önünde bulunduran Siyasi Partiler kanuni yeterliliğe sahip olanlar adaylarını istenilen belgelerle birlikte Yüksek Seçim Kuruluna yazılı bildirmiş. Yüksek Seçim Kurulu da gerekli incelemeleri yaptıktan sonra adaylıklarına mani olmayanları listeler halinde duyurusunu yaptılar.

 Seçimler bittikten sonra kazanan bazı adayları (Halkın oyuyla seçilenler) Kanun Hükmünde Kararnameyi gerekçe göstererek görevlerinden geri çekmeleri, Seçme ve Seçilme Hakkı bakımından 2 noktada sakınca meydana getirmiştir.

 1- Aday Olanların Seçilme Hakkı;

Demokrasilerde Yasama-Yürütme-Yargı erklerinin, yapmış oldukları faaliyetlerde bağımsız hareket etmeleri esastır. Kanun Hükmünde Kararname her ne kadar kanun hükmünde olsa da bir yürütme faaliyetidir. Kanun yapma yetkisi bir yasama meclisinin TBMM görevidir.

 Ceza kanunlarında; suç ve cezanın belirli olması, kıyas yasağı ve ceza kanunlarının geçmişe yürümemesi olarak ifade edilmektedir.

 Suç ve cezanın sadece kanunlarda yer alması, idarenin suç ve ceza ihdas etme yetkisinin olmaması tek başına güvence sağlamaz. Suç ve ceza içeren kanunların aynı zamanda yoruma yol açmayacak şekilde açık ve seçik olması gerekir. Bu duruma suçların ve cezaların belirliliği denmektedir. Bir yargıç, bir kişi tarafından işlenmiş olan, fakat kanunun açıkça suç saymadığı bir fiili, kanunda suç olarak düzenlenmiş başka bir fiile benzeterek ceza veremeyecektir. Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin en önemli sonuçlarından biri de yargıcın kıyas yoluyla suç yaratma yetkisinin olmamasıdır. Diğer bir ilke olan ceza kanunlarının geçmişe yürümemesi ilkesinin amacı, işlendiği tarihte suç olmayan bir fiilin, daha sonra ceza kanunu ile suç olarak düzenlenmesi halinde fiilin işlenmesinden sonra yürürlüğe giren kanunla failin cezalandırılmasının önlenmesidir. Fail ancak fiili işlediği dönemin ceza kanunlarına göre cezalandırılabilir.

 Hali hazırda ülkemizde olağanüstü hâl kalkmışken, Kanun Hükmünde Kararname kapsamında bulunan ve aday gösterilenlerin seçilmiş olmalarına karşın (yargı tarafından verilmiş bir ceza olmadığından) haklarının ellerinden alınması Hukuk Devleti ilkelerine uygunluk arz etmemektedir.

 2- Seçme Hakkı;

Siyasal Partiler tarafından aday listeleri Kanunca yeterlilikleri kontrol edilmesi için Yüksek Seçim Kuruluna seçim önce bildirilmekte ve gerekli kontrolden sonra kanuni yeterliği olmayanlar için partilerden yeni aday bildirilmesi istenmektedir. Daha sonra da gerekli kontrolleri yaparak Kesin listeleri ilan etmek Yüksek Seçim Kurulunun görevi olup bu görev her türlü tartışmalardan uzak olması için seçimler yargı denetiminde yapılmaktadır.

 Yüksek Seçim Kurulu seçimler bittikten sonra Kanun Hükmünde Kararnameyi gerekçe göstererek 2. Sırada yer alan partinin adayını görev vermekle; hem partiyi hem de o partiye ve/veya adaya oy veren seçmenin iradesini yok saymıştır.

 Bu kararlarının/uygulamaların yapıldığı yerlerde seçme ve seçilme hakkı kullanılamamıştır. Bu seçim bölgelerinde maalesef temsilde adalet sağlanamamıştır.

 Sonuç olarak bu tür kararlar toplum vicdanında izah edilemeyecek durumdadır. Yasama görevini yapan Siyasi Partilere düşen görev bu durumu ortadan kaldıracak gerekli düzenlemeleri yaparak bu bölgelerden yeniden seçimlerin yapılması sağlanmak olmalıdır.

 Ekonomi başta olmak üzere Türkiye'nin çok ciddi sorunları varken, sorunları derinleştirmeden Yasama -Yürütme-Yargı kurumları hukuka ve vicdanlara uygun kararlar almalıdır. Sorunlarımızı ortak akılla çözmek için gerekli yasal düzenlemeleri yapmakta TBBM asli görevidir.

 Seçim sonuçlarına saygı da ancak sonuçları vicdani olduğu zaman mümkündür.

 Bilgin Akbal