dore okulları
Malatya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.54
  • EURO
    34.92
  • ALTIN
    2432.8
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66680.89$

Turgut Özal’ın Demokrasi Yaklaşımı

16 Nisan 2021, Cuma 17:59

 

 

Bugün 8. Cumhurbaşkanımız Merhum Turgut Özal'ın (Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun…) vefatının 28.Yıl dönümünü vesilesi ile Merhum Cumhurbaşkanımızın adını taşıyan Malatya Turgut Özal Üniversitesinde "Türkiye'nin Turgut Özal'ı, Turgut Özal'ın Türkiye'si" başlıklı 2 günlük kongre ile Anma Toplantısı düzenlemektedir. Kongrenin açılışında Rektör Aysun Bay Karabulut, Vali Aydın Baruş, Semra ÖZAL, Ahmet Özal ve Efe Özal'ın yanı sıra Anavatan Partisi Bakanları Metin Emiroğlu ve Bülent Akarcalı ile Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof Dr. Şükrü Kocatepe konuşmalar yaptılar.

Açış konuşmalarında merhum 8.Cumhurbaşkanımızın görevde bulunduğu yıllardaki hizmetleri anlatıldı. Sağlığında kendisinin tam olarak anlaşılamadığına işaret edilerek, yapmış olduğu hizmetleri yapılan toplantılarda “Onu Anma'nın yanı sıra Onu Anlamayı ve genç nesillere Anlatılmasının” da önemli olduğuna vurgu yaptılar.

Cumhurbaşkanımız Merhum Turgut Özal; 1980 öncesi siyaseti hayattaki rekabetin çetin olmasında dolayı toplum parça parça olmuşken, 1980'li yıllardan başlayarak 4 eğilimi birleştirerek siyaset sahnesine giriş yapmış, İfade özgürlüğüne olan inancı dolayısıyla Türk Ceza Kanununda yer alan 141., 142. ve 163. Maddelerin kaldırılması, devlette işini yaptırmak isteyen vatandaşın beyanını esas alan (gereksiz bir çok evrak istenirdi.), vatandaşın devletin karşısında imtiyazlı kılan piyasa ekonomisi, İthalatı serbest bırakılması, Bankacılık hizmetlerinin geliştirilmesi, Türk Parasının uluslararası piyasalarda işlem görmesi, Elektrik Enerji ve Telekom Hizmetlerinin yaygınlaştırılması, alt yapı ve otoyolların yapılması, Deniz ve Hava Limanları, Güneydoğu Anadolu Projesinin gerçekleştirilmesi, Turizmin geliştirilmesi, Küçük Sanayi Siteleri ve Organize sanayi Bölgelerinin kurulması, İhracatın artırılması, Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonu, Şehirleşme, Büyükşehir Belediyelerinin kurulması ve Yerel Yönetimlerin güçlendirilmesi için yetki ve bütçelerinin artırılması, Milletvekili seçiminde vatandaşın tercihini esas alan sistem gibi bir çok alanda ülkemizin gelişmesine hizmet etmiştir.

Başbakanlığı bıraktıktan sonra devlet hizmetlerinin sağlıklı sürdürülmesinde sıkıntılar gördüğü için vefatında önce Cumhurbaşkanlığından ayrılarak Yeni bir parti kurup 2. Değişim Programını diye isimlendirdiği “Kişi Hak ve Hürriyetlerini (İfade-İnanç ve Müteşebbis özgürlüğünü) öne alan ve kuvvetler ayrılığının (Yasama-Yürütme-Yargı Erkler ayrılığının) tam olarak uygulandığı bir Başkanlık sistemini” hayata geçirmek istiyordu.

Bu isteğinin ne kadar yerinde olduğunu; geçtiğimiz ay satışa sunulan Gazeteci-Yazar Taha Akyol'un “KUVVETLER AYRILIĞI OLMAYINCA – Otoriter Demokrasi:1946-1960” kitabının giriş bölümünde;

Atatürk'ün İki Başbakanı

İnönü-Bayar çatışması siyasi tarihimizin kabaca yirmi yılına hükmetti. Dahası bu haşin güç mücadelesinde “Denetim ve Denge” kuracak bir anayasa değişikliği yapılmadan çok partili hayata geçilecekti.

Diye giriş yaptıktan sonra kitabın sonuç bölümünde ise;

Bugün bir tarafı tutup öbür tarafa karşı kavgayı sürdürmenin ilkel kan davalarından ne farkı var? Tarihe laboratuvar gibi bakmak ve hataların tekerrürünü önlemek için neler yapmak gerektiğini düşünmeliyiz.

Evvela görmeliyiz ki, kimse “öteki”ni yok edemiyor. Sustursa öfke patlamasıyla yeniden ortaya çıkıyor… Birlikte yaşamayı, bunun hukuki şartlarını düşünmek zorundayız. Bunların başında kuvvetler ayrılığını içimize sindirmek, içimizde yanardağ gibi püskürmekte olan iktidar hırsını kuvvetler ayrılığı ilkesinin kurumlarıyla sınırlamak gerekiyor.

Elbette İnönü, Bayar ve Menderes'in duyguları, öfke ve ihtirasları etkili oldu. Fakat temel sorun, demokratik kültürün gelişmemiş, anayasal kurumlarıyla kuvvetler ayrılığının gerçekleşmemiş olmasıdır…

Gördük ki, güçlü ve bağımsız hukuk kurumlarıyla kuvvetler ayrılığı yoksa…

Dedikten sonra Taha Akyol kitabını Montesquieu'un 1748 yılındaki yazısıyla bitirmiş.

Şu üç kuvvet aynı kişinin veya önde gelenlerden veya asilzadelerden veya halktan oluşan aynı kurumun elinde olursa herşey mahvolur; kanun yapmak gücü, kamu kararlarını yürütme gücü, suçları ve şahıslar arasındaki anlaşmazlıkları yargılama gücü.

Taha Akyol kitabında Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet, Ulus, Vatan, Yeni Sabah ve Zafer günlük gazetelerin yanı sıra 5 sayfayı bulan makale ve kitap kaynakça olarak göstermiş ve akademik tarzda dip notları da içeren çok güzel hazırlanmış bu kitabı özellikle siyaset sahnesinde yer alanlarının ve ilgilenenlerin okumasını öneririm.

8.Cumhurbaşkanımız ülkemizde 1946'dan bu yana yaşanan bu sorunumuzu “Kişi Hak ve Hürriyetlerini (İfade-İnanç ve Müteşebbüs özgürlüğünü) öne alan, kuvvetler ayrılığının (Yasama-Yürütme-Yargı Erkler ayrılığının) tam olarak uygulandığı bir Başkanlık sistemini” 1993 yılından önce tespit etmiş ve hayata geçirmek arzusu içindeydi.

Evet, 8.Cumhurbaşkanımızı Anmanın yanı sıra “Onu Anlamak ve Anlatmak” ta gerçekten çok önem arz etmektedir.

Üstat Necip Fazıl'ın şiirde belirtiği gibi
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!


Bilgin Akbal