dore okulları
Malatya
07 Mayıs, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.25
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2408.9
  • BIST
    10267.09
  • BTC
    63422.030$

Uygun ortamlarda üreyip çoğaldılar

30 Temmuz 2023, Pazar 12:01
Uygun ortamlarda üreyip çoğaldılar

Son günlerde tek parti dönemi (1923-1945)ni aratmayacak uygulamalarına şahit olduğumuz bazı belediyeler, ülke gündemini tekrar meşgul etmeye başladılar. Sakın yanlış anlaşılmasın bu belediyeler kurdukları karlı müessesseler, ya da gençlik için açtıkları meslek edindirme kursları gibi ülkemiz ve halkımız için faydalı ve karlı işlerle gündem olmuyorlar. Kimi zaman ahlaksız ve çoğu zamanda gereksiz, abuk subuk heykeller dikmekle gündem oldular.  Anlamsız, hatta Türk gençlerinin seks kölesi ahlaksızlar olarak gösterildiği heykelleri bile dikmişlerdir. 


 
 Hatta Eskişehir örneğinde olduğu gibi hızını alamayanlar, Heykel müzeleri açmakla ne kadar çağdaş olduğunu ispatlamaya çabalıyor. En ufak bir altyapı harcamasını millete çok gören bu belediyeler suların haftalarca akmamasına, azıcık bir sağanak yağmurda sellerin oluşmasına, çöp toplamayı bile beceremeyip hastalık ve sineklerle milletin eziyet çekmesine sebep oluyor ve bunları zerre umursamıyorlar. 

Bütün bu başarısızlıklarını kendi seçmenlerine unutturmak ve dikkati dağıtmak amaçlı ya garabet isimlere konserler verdiriyor, ya da Arap sığınmacılara düşmanlık ediyorlar. Zaten taraftarları medyaları tarafından her gün pompalanan abartılı, bazen de yalan haberlerle doldurulmuş haldeler. Belediyeleri de Arap sığınmacılara düşmanlık ederek ve içlerini kemiren ve çölleştiren ırkçılık hastalığını fişekliyor, Arapça hazımsızlığı ile dikkatleri yapmadıkları hizmetlerden başka yerlere çekmeyi başarıyorlar.
Her seçimde yenile yenile büyüttükleri kinlerini kanalize edecek bir şey daha buldular: Arapça tabelalar.

Arapça tercüme bürosunun bile ne iş yaptığına aldırmadan sırf Arapça olduğu için tabelalarını indirerek önümüzdeki uzun yıllarda da sol zihniyetin tek parti dönemi hatıralardaki yerini tazelemeye namzet gözüküyorlar. Bizim ise 18 yıl süren Ezan, Kur’an, ve Arapça’ya dair yasaklarla; hatta mezar taşları dahil tüm Arapça levhaların bile nasiplendiği bu amansız kin ve düşmanlık düşünüldüğünde bu din-iman yoksunu “kindar nesil” hakkında daha bir aydınlandığımız muhakkak.

Almanya seyahatlerimde akşamları Köln’de Mülheim mahallesine giderdik. Türklerin yoğun yaşadığı yerlerden biridir. Türk düşmanlığının oldukça yaygın olmasına rağmen orada cadde ve sokaklar boyunca Türkler tarafından açılmış olan dükkanların tabelalarının Almanlar tarafından indirilmesi nasıl rahatsız edici ise belli belediyeler tarafından Arapça tabelaların indirilmesi de o kadar rahatsız edicidir.

Daha yakın bir devirdeki ‘28 Şubat’ zaten çok taze ve hatırlardaki yerini koruyor.  Bu Arapça tabelaları indirme uygulaması ancak 28 Şubat’ı yaşamayan nesillerin, o günlerde çağdaşlık adına millete ne tür düşmanlıklar yapıldığını anlamaları için önemli bir örnek teşkil edebilir.

Hatta bir zamanlar Türkçe olmadığı için “Allah” kelimesine bile sevgisizce bakan bir güruh bu. Askeriyede milletin evlatlarının “Allah’ımıza hamdolsun” demesine bile düşmanca tepki veren perişan bir zihniyet. 


 
Maalesef kendilerini Cumhuriyetin asli unsuru kabul eden; Cumhuriyetin ilk yıllarında sayıları yüzbinleri bulan Yahudilerin, Ermenilerin ve Rumların sessizce Türk ismi verilip Türk vatandaşı yapılmalarının ve en iyi imkanlarla üreyip çoğalmalarının meyveleridir bu Arapça üzerinden İslam düşmanlığı.

İnkılap tarihi derslerindeki “amansız düşmanlarımız Yunanların” Yunancasına bile sempati duyup göz yuman bu güruh birçok yerde asılı bulunan İngilizce, Fransızca, Almanca isimlerden ve tabelalardan rahatsız değiller. Ancak Dinimizin peygamberimizin 350 milyonluk kardeş Arap dünyasının dili Arapçadan ve onlarla yapılan her türlü ticaretten rahatsızlar.
Neden?

Çünkü; Arapça onlara inkâr ettikleri İslam’ı hatırlatıyor da ondan. Ezandan rahatsızlar, tesettürden ve hatta bugün iyice yozlaşan başörtüsünden bile sırf bunun için rahatsızlık duyuyorlar. 

Çünkü; Arapça Allah’ın kelamı Kur’anı Kerim demek.

Çünkü; Arapça bizim için Hz. Muhammed’in konuştuğu ve yaşadığı dil demek. 

Çünkü; Arapça bizim için yüzyıllardan beri dilimize gönlümüze nakşettiğimiz bir dil demek. 

Çünkü; Arapça demek evladımızın kulağına ilk duyurmak istediğimiz ezandaki tevhidin dili demek. 

Çünkü; Arapça demek kaçınamayacağımız “biz” demek. Türkçenin kendisi demek. Bunu bilmek için çok büyük bir kültür de gerekmiyor. Arapça kelimeleri Türkçeden çıkarıp kenara koysanız kimse ne meramını anlatabilir, ne de karşısındakini anlayabilir.


 
Bunu da düşünmüşler ve Türk dilini, yozlaştırma görevini asıl adı Hagop Martayan olan Ermeni Agop Dilâçar’a vermişler. O kadar dediğim dedik idiler ki “nasıl olsa sözüme itiraz edemezler diye Agop ismini gizleme ihtiyacı bile hissetmeden Türk dilini devredivermişler. Dilaçar soyadı da ödül olarak verilmiş kendisine. Bunlar da Arapça kelimeleri süzüp yerlerine saçma sapan ve uyduruk kelimeleri yerleştirmeye çalışmışlardır. 

İşte Cumhuriyetin bu asli(!) unsurları çok uygun ve zengin ortamlarda üreyip çoğaldılar. Bugün birçok kurumda bunların tohumları yer alıyor. Atsan atılamıyor, satsan satılamıyor. 

***

Yazıma bir Hacı’nın Mekke’deki anısı ile devam ediyorum.

Mekke-i Mükerreme'de paramı kaybetmiştim. Türkiye’den para bekliyordum, ancak henüz gelmemişti. Umre sonunda belli bir vakitte saçını sakalını kısaltman Umrenin vaciplerindendir.  Ancak cebimde berbere girip saçımı kısaltacak kadar dahi param kalmamıştı. Tıraş olmam da şarttı.

Bir berbere girdim. Bir müşterisi vardı ve onu tıraş ediyordu. Utana, sıkıla:

-"Afedersiniz; param yok. ALLAH rızası için saçımı-sakalımı düzeltebilir misin?" diye sordum. Berber beni bir an süzdü, sonra tıraş ettiği adamın yanındaki boş koltuğu gösterip:

-"Buyurun, oraya oturun" dedi. Sonrasında tıraş ettiği adama

-"Müsaadenizle sizi bekleteceğim biraz. Sizi ücret karşılığında tıraş ediyorum, lâkin bu adamcağız ALLAH rızası için istedi; bekletmemem lazım" dedi.

Tıraştan sonra, üstümü fırçalarken cebime de biraz para sokuşturdu.

Ben "ama..." diye itiraz ederken tebessümle:

-"Acil ihtiyaçlarını karşılarsın” diye fısıldadı.

Aradan birkaç gün geçti, beklediğim para geldi. Doğruca ona gidip, içine düştüğüm durumun aslını anlattım ve bin bir teşekkürle yüklü miktarda para uzattım. Gülümseyerek elimi tuttu, kibarca itti, 

-"Alamam dedi. ALLAH için olan işin bedelini kullar ödeyemez. Var git sen de başkalarına ALLAH için iyilik yap. ALLAH selamet versin." Helalleşip herhangi bir ödeme yapamadan oradan ayrıldım. 

Ama tam kırk senedir onun için duâ ediyorum. Onun için dua etmeye doyamıyorum. 

Sizin için dua edenlerinizin çok olması dileklerimle kalın sağlıcakla.

Yorumlar

  • yorum avatar
    Özcan Kartal
    30-07-2023 19:23

    Türkler tarafından açılmış olan dükkanların tabelalarının Almanlar tarafından indirilmesi nasıl rahatsız edici ise belli belediyeler tarafından Arapça tabelaların indirilmesi de o kadar rahatsız edicidir.Hangi dilde olursa olsun Türkçe dışında bir tabela olmasına karşıyım. Almanlar kendi vatanlarına yabancı tabela istememeleri gayet normal ben de kendi vstanımda İngilizce Fransızca Arapça vb. Tabela istemiyorum

  • yorum avatar
    Musa Yavuz
    30-07-2023 18:44

    Elinize sağlık. Düşündürücü ve Duygu dolu bir yazı olmuş. ?

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.