dore okulları
Malatya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.51
  • EURO
    34.95
  • ALTIN
    2435.6
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64049.93$

Vâridât-ı Aşk

27 Ağustos 2021, Cuma 11:22
Vâridât-ı Aşk





Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla,

Aşk... Kâinatın yaratılış sebebi, özü ve hakikâtini izâh bakımından ilk merhabası ezel gününe dayanan ve ebediyete dek uzanacak olan sonsuz bir gönül macerası... Nefsi terbiye eden, ruhlara derinlik veren, dimağlara marifetullahı nakşeden engin bir hüzün ve uçsuz bucaksız huzur cezbesi. 

Aşk ki bilinmekliği murad etti. Sadece diledi... Güzelliğini, cemâlini, celâlini, esmâ ve sıfatlarıyla varlığını tanıtmayı istedi.

Zâtından yine zâtına olan bu teveccüh ve bu akışa uygun olacak şekilde kendi zâtının nûrundan bir nûr var eyledi. Bu aşk, Allah-ü Teâlâ'nın kendi zâtına olan muhabbetinden zuhura geldiği için bu cazibe nûruyla 'Lâ ilâhe illâllah'ın davasıyla bizzat zatını tevhîd ederek birledi.

Böyle bir ikrâr ancak Cenâb-ı Hakk'a muhabbet eden, Cenâb-ı Hakk'ın da yine kendine duyduğu muhabbetinin bir yansıması olan Muhammedî Nûr'da kendi zâtını aşikâr eder.

Rabbü'l Alemîn, kâinatın mebdei, aşkın biricik başlangıç noktası olan nûru "Muhammedü'r Râsulullah"ı; kevn-ü mekâna, gönüle ve kelâma öz olarak yerleştirdi.

Aşkın o ezeli sözünü, Rabbimiz yüce kitabı Kur'an'ında şöyle hatırlatır: "Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini (bütün insanların ruhâniyetlerini huzuruna) almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı; 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' (Size vücutlar, çeşitli imkân ve fırsatlar verip dünyaya gönderirsem, Bana yine imân ve itâât eder misiniz? demişti de) onlar: 'Evet (Sen bizim Rabbimizsin), biz şâhit olduk' (ve söz veriyoruz) demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: 'Biz bundan habersizdik' dememeniz içindir." A'râf/7, 172.

Bundandır ki, aşk; kul ile Hakk'ın vuslatı, kavuşmasıdır. Bu kavuşma öyle bir kavuşmadır ki; O'ndan geldiğimizin şuuruyla, nefsimizi yine O'na tasadduk ederek, yani benliğimizi yalnız ve ancak O'na teslim ederek, rızasını alarak, cânı da bedel yaparak, O'na dönebilmek için O'ndan geldiğimiz hâl üzere istikâmeti muhafaza edebilmektir. Böyle bir dönüş içinde muhakkak ki bedel ödemek gerektir. 

Tevbe/9 suresi 111. ayetinde buyurulduğu gibi:  "Allah, müminlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır."

Muhyiddin İbnü'l-Arabî bu cihette: "Sadakaların en büyüğü; insanın bizatihî kendisini tasadduk etmesidir" sözü de bunu imâ eder.

Nitekim, "Ölmeden önce ölünüz" emrine riâyet ederek ölümü öldürenler için ancak ölüm bir kavuşmadır.

Zirâ Niyazî-i Mısrî'nin; "Nereden gelip nereye gittiğini anlamayan hayvan imiş" izâhının hülâsâ edeceği gibi.  Köre renk, sağıra ahenk gerekmez.

 Adına dünya denen bu aşk yolculuğunda en büyük kerâmet; Rahmete'n lil Âlemîn Rasûl-ü Ekrem Efendimiz (s.a.s.)'in ahlâkı üzere bulunmak, o aşkla, taatle ömrü sermayesini ihyâ etmektir.

Seni asla terk etmeyecek o maşuğun; zâtına yakınlığını ve ebedi sevgisini her daim taptaze ve dipdiri tutmak için tattırdığı aşk ızdırabına direnmemek, vuslat hasretini tek bir ân dahi dindirmemektir. O aşk okları karşısında başını bir gül misâli hedefe uzatmaktır.

Seni vuslata çeken o aşk kamçılarına karşı sessiz sözsüz, başsız ayaksız gerçek bir teslimiyettir.

Sahte benlikleri, yalancı gölgeleri, zelil vehimleri, nefsin kalbi tutsak eden zincirlerini kırmaktır. Kanadı varsa kuş da uçar; maharet, sevgiliye kanatsızca uçmaktır.

Aşkın biricik gözbebeği Habibî Kibriyâ'nın; "Benim Allah ile öyle ân'larım vardır ki, o demlerde ne Allah-ü Teâlâ'nın en yakınında bulunan melek ne de peygamber aramıza girebilir, o yakınlıktan haberdâr olabilir" hadîs-i şerifinde aşikâr ettiği o sırdır mevzu bahis.

En yakınlığa müşerref olan aziz ve lâtif meleğin dahi sığmadığı o ân ve o yakınlığa, vasıta ve engel olmaksızın buyredilmektir aşk.

Yere göğe sığmayan Zül celâli vel kemâl Hz. Allah, mü'min kulunun aşkla çarpan kalbine sığabileceğinin aşikârâne beyânıdır.

Ayrılığı olmayan, birleştirici ve kuşatıcı o nûr âleminden gelen müsâvî ruhlar bilir ki; tohum toprağa düşmeden önce diğer tohumlarla aynıdır, benzerdir. Toprağa düştükten sonra türlü türlü, çeşit çeşittir. İnsan da o aşkla mest olduğu ruhlar âleminde bir nûr cevherine, cezbeden bir güzelliğe vakıftı. O âlemden dünya âlemine düştüğünde nice sıfatlar kendisine emanet edildi.

Farklılıklar, ayrılıklar dolayısıyla özündeki tevhîde yüz çevirenedir. Hakikâtiyle yüzleşen kişi için tefrika yoktur. Güzel de, çirkin de, kör de, gören de birdir, o nûr âlemini kuşatan nûrun akisleridir.

Görmekle bildin, bilmekle buldun, bulmakla oldun zannettiğin ne varsa şu âlemde; kendini kendinle kandırışın, aldandığını farketmediğin aldanışın, en derin rüyâlarda oyalanışın ve dahi bir türlü de uyanamayışındır. 

Bilmeye, bulmaya, olmaya bu âlemden nice yol vardır; lâkin o vaha çok uzaktır. Bitmek tükenmek bilmeyen o sonsuz yolculuğa, bitmek tükenmek bilmeyen sonsuz bir aşk lâzımdır.

Mihnetin ardındaki nimeti görebilecek, derdin ardındaki dermânı bulabilecek, hasretin ardındaki vuslatla hemhâl olabilecek aşkladır. 

Görmeyen gözler, bu sırdan habersiz olan gönüller için  kendi yansımasını aşk sanışından başka; yansıyanla avunmaktan ötesi yoktur.

Çünkü sırra mahrem olmayan, hakikâte muttalî olamaz. Ne zaman ki kalıbının ötesinde maddenin maverâsında olan kuvveyi, mânâyı fark eder; o zaman adını koyamasa da, tavsif edemese de; o mânânın mislince, nûrun ta kendisinde, özünde, tam kalbinde mahfûz olduğunu hisseder.

Ki mânânın sahibi Allah'tır. O mânâ öyle bir mânâdır ki, nûr üstünde nûrdur. O nûrla bilip, o nûrla bulup, o nûrla olmakla sır tamam olur.

Maddî âlem, dünya tezgâhı üzerine kurulmuş yokluk pazarıdır. Bu yok oluş tezgâhında dahi maddenin zerresi yok olmayıp yalnızca yer değiştiriyorsa; mânâ âlemindeki o hakikât, o sonsuz nûr nasıl kaybolup, yok olur?

Elbette ki bu aleme geliş ve gidişteki maksûdu Hakk olan ve mânâyı en güzel şekilde kabullenecek lâtif kalp sahipleri bu vâridâta mazhar olur.

Velhasıl, özümüzde, derûnumuzda olan, nûru hürmetine aşka muhatap kılındığımız ekmel-i mevcudât, eşref-i mahlûkatın eşrefi ve efdâli olan sevgililer sevgilisi, kâinatın biricik Efendisi Hz. Muhammed (s.a.s)'e sonsuz salât, O'nun hakikî vârisi olan mürşid-i âgâh, kâmil-i insan ümmetine, güzide âl ve ashabına sonsuz muhabbet ile;

Vesselâm...