dore okulları
Malatya
27 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2438.6
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63827.657$

Yaktım seni kafir!..

12 Eylül 2021, Pazar 16:44
Yaktım seni kafir!..
 





Necip Fazıl çok sigara içerdi. Bundan üzüntü duyan öğrencilerinden biri üstadı vazgeçirmek için yanına gelmiş ve:

- "Efendim, ben rüyamda bütün bitkilerin Allah'a secde ettiğini, fakat bir tek tütünün secde etmediğini gördüm" demiş.

Necip Fazıl bunun üzerine şu cevabı vermiş:

- "Getirin yakalım o kafiri."

***
Çok değerli Malatya Time okuyucuları merhaba. Günler çok çabuk geçti. Daha geçen haftaki yazımı hazmetmeden yenisini yazmam size karşı biraz gaddarlık oluyor farkındayım.  Ama artık hıza alışmanız lazım.

Ben önceki makalelerimi birçok kere okudum. “Acaba yazımda anlattıklarım ne kadar ibretlikti? Millet bu yazımdan ne dersler çıkarabildi? Bu kadar okunduğuna göre benim kaçırdığım, fark etmediğim ne fikirler, kerametler var? diye birkaç kere okudum. Ben bile bir şey bulamadım."


Fındık kabuğunu doldurmaz konular. Demek ki okuyucularım da bi şey bulamayıp "acaba ne var bu yazıda, gizli mesaj mı yüklü?" diye arayışla hepsi üçer, beşer kere okumuşlar ki okunma oranlarım bu kadar yüksek. Yoksa diğer yazarların yanında benim ismimin bile geçmesi garip kaçıyor.  Ama zamanla alışırsınız. Ben bile alıştım.

***
Gelelim sigaraya. Ben gençken bu mereti içmeye çok gayret ettim. Tiryaki olmak için bile baya bi uğraştım.  Ama yazarlığım gibi bunda da başarılı olamadım. Başarılı olamadığım bir konuda susup kenara çekilmek adetim değil. Ben de hemen karşısına geçip saldırılara başladım.  Sigara aleyhindeki sözleri, fıkraları, hatta karikatürleri herkesle paylaşıp içenleri aşağıladım. Onlar da aşağıda içmeye devam ettiler. Dışladım. Dışarı çıkıp içtiler. Bir türlü vaz geçiremedim.

Mum dibini aydınlatmaz derler ya; kendi çocuğuma bile etki edememişim. Oğlum ortaokul 3’e giderken, arkadaşlarına uyup sigaraya başlamış. Benim gibi sigara düşmanı bir baba bile bunu 4 ay fark edememiş. Bir cumartesi günü okul yok, dışarı da çıkamamış, gizlice tuvalette içmiş sigarasını. Filtre kısmına gelince söndürüp açık duran tuvalet penceresinden fırlatıp atmış.  Lakin ara boşluktan sonra bir küçük pencere daha varmış ki sigara ara boşluğu aşıp diğer pencereden aşağı süzülmüş. O sırada banyoda çamaşır makinesine çamaşır koymakla uğraşan annesinin önüne düşmüş.  Biz böyle öğrendik büyük oğlumun sigara içtiğini. Ne yaptıysam onu vaz geçiremedim.

Ama küçük oğlumu sürekli işledim. Sigaradan nefret eden biri haline getirip abisinin üzerine saldım. Maalesef bir süre sonra o da içmeye başladı. Artık susup kendimi yazarlığa vurdum. Yalnız burada da yazılarımı okuyanların ağzından burnundan değil de kafasından duman çıkıyor. Orasını çözemedim...

***

Önceki yazılarımda bahsetmiştim; Cezaevine giren Abbas isimli hükümlü vardı. O içerden baya bi anekdotlar vermişti.

“Kapalı cezaevinde para yasak. Mahkûma gelen para cezaevi müdürlüğünün kasasına konur, kantin alışverişi yapıldıkça hesabından düşerdi. Hükümlüler içerde birbirleri arasındaki alışverişlerde veya hediyeleşmede sigara kullanırlardı. Cezaevi berberinin hükümlülere uyguladığı standart tıraşın dışında özel kesim istiyorsan özelliğine göre bir ya da iki paket sigarayı gözden çıkarman gerekiyordu. Ben kendim sigara içmediğim halde kantin günlerinde 4-5 paket sigara alırdım. İçmese de gerekli yerde gerekli kişilere ikram ederek sigara sayesinde rahat eden, güvende olan ve huzur bulan nadir kişilerdenim.”

Avluda tamam da, koğuşlarda, kabinlerde, ortak kapalı tüm alanlarda fosur fosur sigara içiliyorsa “hiç içmiyorum” diyenin bile ciğerleri sigara dumanıyla doluyorsa; asıl ceza budur her halde... 

Kapalı alanlarda sigara içmek yasak ise kapalı cezaevlerinde ve bu cezaevlerinin tüm kapalı bölümlerinde sigara içmek neden serbest? Devlet burada ayrımcılık mı yapıyor, yoksa “bir an önce eksilsinler” diye sigaraya göz mü yumuyor?

Kafamda deli sorular.

***

Buraya kadar ki sigara konusuna bir de farklı pencereden bakalım.

Yüreğimizi yakan bir olay vardı. 4 Nisan 1953 yılında yaşanmıştı. Çanakkale Boğazı Lara Burnu açıklarında Türk donanmasına ait Dumlupınar denizaltısı, uzun ve yorucu bir görevden sonra donanmasıyla birlikte istirahate çekilmek üzere limana yanaşıyordu.

Hava şartları çok kötüydü. Sis vardı, yağmur vardı... İstirahati hayal eden donanma limana yaklaşırken çok büyük bir gürültüyle sarsıldılar. Denizaltı İsveç donanmasına ait bir şileple çarpışmıştı. O sırada 8 kişi güvertedeydi ve bunlardan 2'si pervaneye takılarak öldü, 1'i boğularak öldü, 5 kişi ise kurtarılabildi. Geminin içerisinde ise 81 mürettebat vardı ve sadece 22 kişi torpidoya saklanarak kurtulmayı başarmışlardı, tabi ki kendilerini bekleyen daha kötü bir sondan habersizce.

Denizaltı denizin dibine oturmuştu. Torpido bölümünde 22 kişi yüzeye bir şamandıra fırlatarak içerisindeki telefon kablosu aracılığıyla merkezle iletişime geçtiler. Merkezden "Gerekmedikçe konuşmayın, türkü söylemeyin ve asla sigara içmeyin" talimatı geldi.
 




Kahraman askerler olacaklardan habersiz bir şekilde ülkelerinin kendilerini kurtarmalarını bekliyordu. Fakat kendileri dışındaki herkes durumu biliyordu. O zamanın teknolojisiyle o askerleri oradan çıkarmanın imkânı yoktu. 

Çaresizlik netleşince askerlere bir anons geldi "rahatça konuşabilirsiniz, türkü söyleyebilirsiniz, sigara içebilirsiniz"

Umutlar tükenmişti askerler artık ölümü bekliyordu. 22 kahraman askerin son sözleri "her şey buraya kadarmış kumandan, birer cigara yakalım mı?" oldu.

Tüm ülke seferber olmuştu, ama sonuç belliydi kurtulamayacaklardı. Kurtaran gemisi olaydan 12 saat sonra ancak oraya gelebilmişti. 25 saat sonra ise anca sabitlenebilmişti. O sırada şamandıra ile torpido arasındaki kablo kesildi ve iletişim koptu. Dalgıçlar 100 m'ye yakın derinlikteki Dumlupınar batığına erişmeye çalışıyorlardı, ama nafile. Hava çok kötüydü su altı dalgaları dalgıçları savuruyordu. Kurtaranın yanlışlıkla kestiği kablo olmayınca dalgıçların kabloyu takip etmesi de olanaksızlaşmıştı.



On bir dalış yapıldı, ama hiçbiri başarılı olamadı. Yine de Yılmaz Süsen adlı bir dalgıç, 80 m dalmayı başarmış, hedefine 11 m kalmıştı. İşte o anda basınca dayanamayıp şuurunu kaybetti. Vurgun yemenin kıyısından dönmüştü. 15 saat sonra ancak şuurunu açabildiler. Kurtarma çalışmalarına katılan Amerikalılar dalgıç için şu cümleyi kullanmışlardı "Ölümle arasında hiçbir şey kalmamıştı" 7 Nisan'da 3 gün süren çalışmalar sonucunda Milli Savunma Bakanlığı artık kurtarma çalışmalarını durdurduğunu ve umutların kesildiğini bildirdi.

22 asker ölüme terkedilmişti. Türkiye'nin en kara günlerinden birisi 4 Nisan 1953 olarak tarihe geçti. "Ah bir ataş ver, cigaramı yakayım" türküsü ise buradan gelmektedir. Hikayesini bilen herkes her duyduğunda gözyaşlarına bu nedenle boğulur...

Allah hepsine rahmet eylesin.

Sizler kalın sağlıcakla.